Machiavelli’nin Prens’inde siyaset, ahlak ve din
Prens’te siyaset, ahlak ve din
Machiavelli, Doğu’nun siyasetname ve Batı’nın “prensin aynası” (speculum principis) geleneğinden farklı olarak, Prens’i soyut dinsel ya da ahlaki ideallere değil, tarihsel örneklerin değerlendirilmesine ve somut gözlemlere dayandırır. Tarihsel örneklerin önemli işlevlerinden biri, öykünme modelleri olmalarıdır. Machiavelli’ye göre, “insanlar hep başkalarının açtığı yollarda yürür ve eylemlerinde taklitle yol alırlar . . . sağduyulu bir kişi, her zaman büyük insanların açtığı yollardan gitmeli ve en kusursuz kişileri taklit etmeli”dir (VI. bölüm). Somut gözlemlere gelince: “Birçok kişi, kendi adına, gerçekte hiç görülmemiş ve hiç bilinmeyen cumhuriyetler ve prenslikler hayal etmiştir; kişinin nasıl yaşadığı ile nasıl yaşaması gerektiği arasında öyle büyük bir uçurum vardır ki, yapılması gereken uğruna yapılanı terk eden kişi, çok geçmeden korunmasını değil, yıkımını öğrenmiş olur; çünkü her zaman iyi bir insan olmak isteyen kişi, iyi olmayan onca insan arasında kesinlikle yıkıma uğrayacaktır” (XV. bölüm).
Bazı düşünürler, Machiavelli’nin bu tutumunu, Rönesans bilimcileriyle –doğal olgulara ilişkin geleneksel açıklamaların yerine deneysel gözlemleri geçiren Galileo gibi– aynı çizgide görür ve onu modern siyaset biliminin kurucusu kabul ederler.
Prens’te, devlet kavramı özerk ve kendine yeterli bir nitelik kazanır. Batı’nın Hıristiyan ahlakına dayalı geleneksel kavrayışından arındırılan devlet, kendi içinde bir amaç haline gelir. İtalyan edebiyat tarihçisi De Sanctis’in deyişiyle: “Devletin amaçları ve araçları kendine özgüdür; bu yüzden, meşruluğu da kendine özgüdür ve bir dış gücün onayını gerektirmez. Dolayısıyla, devlet bağımsız olduğu gibi, özerktir de: O ne dindir ne ahlak ne de bilim. Devlet bütün yabancı öğelerden arınır … kendine özgü bir amaç ve kendine özgü araçlar edinir ve böylece devlet bilimi doğmuş olur.” Devlet kavramı o kadar mutlak bir nitelik taşır ki, Prens’in okuru yer yer gerek yönetenin, gerek yönetilenlerin bu kavramın varlığı için birer araç oldukları izlenimini edinir.
Bir kez devlet kavramı merkeze yerleştirildikten sonra, öteki öğeler de ona göre belirlenir. Sözgelimi, Machiavelli’nin sıradan yurttaş ya da uyruk tanımı, Aristoteles’in özgür yurttaşlar tanımından çok farklıdır. Aristoteles, Yunan şehir devletinde özgür yurttaşı devletin varlığının temel nedeni olarak görürken, Machiavelli sıradan yurttaşları önemsiz, basit kimseler olarak görür; onlar, ortak bir siyasal yaşamın kurucu öğeleri olmaktan çok, prensin iradesine bağımlı bir toplulukturlar.
Demek ki, yönetimin amacı, halkın esenliği değil, devletin istikrarı ve kurulu düzenin sürdürülmesidir. Gerçi Machiavelli istikrarlı bir yönetimin her zaman yurttaşların desteğine dayanması gerektiğini değişik vesilelerle belirtir, ama odak noktası, dış güçler ve işgal tehdidinin önlenmesidir. Diplomasi ve savaşa ayrıcalıklı bir işlev yüklemek, Machiavelli’nin bakış açısının ayırt edici özelliklerinden biridir.
Prens ahlaki açıdan çok eleştirilmiştir. Machiavelli geleneksel ahlak ilkeleri yerine, yeni bir laik etik önerir. Dolayısıyla, geleneksel ahlakın aykırı gördüğü şiddet ya da ahlakdışı tutum, özellikle kendine yeterli ve istikrarlı bir devletin kurulması amacına yönelikse, haklı görülür. Machiavelli’nin getirdiği yeni laik anlayış ile öte dünyayı temel alan eski inancın bağdaşması neredeyse olanaksızdır. Nitekim, Prens’te bu yeni anlayışı, eskinin “silahsız peygamberler”ine karşı “tilki ile aslan” nitelikleriyle donanmış prens temsil eder. Machiavelli, Platon’dan Aziz Tommaso’ya ve Hıristiyan hümanistlere uzanan anlayışı bir yana bırakır; sadık kullarını bir çobanın uysal bir sürüyü yönettiği gibi yöneten ideal Hıristiyan prens betimlemesi yerine, Floransa Cumhuriyeti’nin diplomatik görevlisi olarak Avrupa saraylarında gözlemlediği iktidar siyaseti dünyası üzerinde yoğunlaşır.
Amaç için her araç ya da yolun geçerli olduğu görüşü, kaynağını Prens’in XVIII. bölümündeki şu sözlerden alır: “İnsanların eylemlerinde, özellikle de başvurulacak bir üst mahkemenin olmadığı prenslerin eylemlerinde, sonuca bakılır. Bu yüzden, bir prens devleti ele geçirecek ve elinde tutacak şekilde hareket etsin; araçları her zaman saygıdeğer bulunacak ve herkesçe övülecektir.” Ne var ki, Machiavelli acımasızlığı ya da öteki kötü tutumları, kendi adlarına asla savunmaz. Bunları yalnızca devleti korumaya yönelik tutumlar olarak savunur; Machiavelli’ye göre devletin esenliği, başlı başına bir tür nihai amaçtır. Nitekim, tek amaçları güç olan, yurttaşlarını öldüren, dostlarına ihanet eden, inançsız, acımasız ya da dinsiz siyasetçileri eleştirir: “Bu yöntemler egemenlik kazandırabilir, ama şan kazandıramaz.” Güç şan getirmez, doğrulukla eşanlamlı da değildir. Yalnızca güçlü olan prensler, tam da amaçladıkları hedefler yüzünden, övgüye değer prenslerden ayrı tutulmuştur. Önemli bir nokta da, Machiavelli’nin özellikle alçaklıkla prensliğe yükselenlerden söz ederken, bu yöntem hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmayacağını belirtmesidir (VIII. bölüm). Burada ahlaki yön konusundaki karar okura bırakılır.
Prens’te önerilen yöntemler, genellikle “ahlaksız” olarak nitelendirilmiştir; çünkü Machiavelli’nin bazı önerileri acımasız, vahşice ya da düpedüz kötü gibidir: önceki hükümdarın ailesini öldürme, devrim ve isyanları şiddete başvurarak bastırma, vb. Eski Yunanlılar etik ile siyaset arasında yakın bir ilişki görürken Machiavelli, bu iki alanı birbirinden tamamen ayırır.
Machiavelli, Prens’in XI. bölümünde, kilise prensliklerinin gözlemlediği tarihsel örüntülere bağımlı olmadığını belirtir; savaştan arınmış bu prensliklerde kötü yöneticilerin bulunması söz konusu değildir. Ama bu bölümdeki gözlemler acı bir alay içerir; aslında, Machiavelli Kilise’nin siyasetteki varlığına bütünüyle karşıdır (bu görüşünü Konuşmalar’da açıkça belirtir), kilise prensliklerini, iktidarın etkili bir biçimde pekiştirilmesinin örnekleri olarak görür; Katolik Kilisesi’nin öteki İtalyan prensliklerini denetlemesini sağlayan etmenler üzerinde durur ve bu etmenlerin, güç edinmek için öteki prenslerin kullandıklarından farklı olmadığını ortaya koyar. Kilise de, öteki prenslikler gibi, denetimi ele geçirmek için silahlı güçlerden, zenginlik birikiminden ve ustalıklı siyasal stratejiden yararlanmıştır. Machiavelli, kilise prensliklerinin kendi başlarına bir kategori oluşturduklarını belirterek söze girmiş olsa da, sonuçta bu prenslikleri de başka herhangi bir devlet gibi görür.
KEMAL ATAKAY
NICCOLÒ MACHIAVELLI
PRENS
DENEME
İtalyanca aslından çeviren: Kemal Atakay
Can Yayınları