Otistik Bir Yetişkinin Psikodinamiği

Otistik bir yetişkinin yaşantılarını psikodinamik açıdan değerlendirmek, bireyin iç dünyasını, erken dönem yaşantılarının ve bilinçdışı süreçlerin mevcut işlevselliği üzerindeki etkilerini anlamayı gerektirir. Kaynaklar, “psikodinamik” terimini açıkça kullanmasa da, otistik yetişkinlerin kimlik oluşumu, ilişki dinamikleri, duygu düzenleme ve telafi stratejileri gibi alanlardaki deneyimlerini derinlemesine inceleyerek bu perspektife uyumlu bir çerçeve sunar. Bu değerlendirme, bireyin yaşadığı zorlukları sadece semptomlar olarak değil, aynı zamanda gelişimsel bir yolculuğun ürünleri olarak görmemizi sağlar.

İşte otistik bir yetişkinin yaşantılarını psikodinamik bir çerçevede daha detaylı değerlendirebileceğimiz ana noktalar:

1. Kimlik Oluşumu ve Öz Farkındalık: Geç Gelişim ve Kimlik Arayışı Ergenlikten yetişkinliğe geçiş dönemi, Arnett (2000, 2006) tarafından “ortaya çıkan yetişkinlik” olarak tanımlanan, bireylerin evlilik, çocuk sahibi olma, yükseköğrenim ve kariyer gibi bağlayıcı çerçevelere girmekte geciktiği bir evredir. Bu dönem, kimlik inşası için kritik bir fırsat sunar ve bireylerin hedefler belirleme, karar verme ve öz savunuculuk gibi beceriler geliştirmesini gerektirir. Otistik Spektrum (OSB) tanısı almış yetişkinler için bu süreç karmaşık olabilir. Tanı almak, bireyin uzun süredir hissettiği “farklılık” duygusuna bir açıklama getirerek, öz kabulünü kolaylaştırabilir ve benlik algısını yeniden yapılandırmasına yardımcı olabilir. Bu, kişinin kendi yeteneklerini ve sınırlılıklarını anlaması, kendini savunma becerilerini geliştirmesi ve yükseköğretim ve istihdam programlarına katılım gibi alanlarda olumlu etkiler yaratabilir.

Psikodinamik açıdan bakıldığında, geç tanı, bireyin kendisini “normal” olmaya zorlamasına, içsel çatışmalar yaşamasına ve benlik saygısının düşmesine neden olan bir geçmişe işaret edebilir. Erikson’ın psikososyal gelişim aşamaları çerçevesinde, her aşamada kazanılan öğrenmeler bir sonraki aşamaya geçişi kolaylaştırır. Ancak OSB’li genç yetişkinler için, sosyal ve duygusal olgunluk akranlarına göre daha düşük olabilir ve bu olgunluk kronolojik yaştan sonra ortaya çıkabilir. Bu durum, sosyal çevrenin artık o yaşa uygun deneyimleri doğal olarak sunmamasıyla bir boşluk yaratır. Örneğin, İsrail’deki zorunlu askerlik hizmetinden muaf olmak, OSB’li gençlerin tipik yetişkinlik deneyimlerinden mahrum kalmasına yol açabilir ve bu da kişisel kimlik oluşumunu etkileyebilir.

Aidiyet duygusu ve ortak kimlik bileşenlerine sahip bir topluluğun parçası olmak, pozitif bir otistik kimlik oluşumu için önemlidir. Sanal (çevrimiçi) topluluklar, OSB’li bireylerin ortak bir kimlik duygusu ve pozitif bir benlik algısı geliştirmeleri için bir fırsat sunabilir. Bu topluluklar, ihtiyaçlara yanıt verme ve paylaşılan duygusal bağ hissi gibi topluluk özelliklerini sağlayabilir. Öz belirleme ve programlara aktif katılım, iş ve yaşam kalitesi açısından kritik başarı faktörleridir.

2. Erken Dönem Yaşantılarının ve Tanı Gecikmesinin Etkileri: Yara İzleri ve Komorbiditeler

OSB’li yetişkin popülasyonu, hem çocuklukta tanı alanların olgunlaşması hem de yetişkinlikte tanı oranlarının artması nedeniyle büyümüştür. Birçok yetişkinin geç tanı aldığı veya hiç tanı almadığı belirtilmiştir. Çocuklukta uygun tanı ve tedavi eksikliği, “sosyal izolasyonun kötüleşmesine, tekrarlanan reddedilme deneyimlerine, hayal kırıklığına ve ruhsal bozuklukların gelişimi için uygun zemin yaratılmasına” yol açabilir.

Geç tanıya yol açan çevresel faktörler arasında farkındalık eksikliği, tanı prosedürlerindeki değişimler (DSM-III’ten DSM-5’e geçiş), profesyonellerin durumu yanlış tanımlaması veya teşhis etmekte tereddüt etmesi yer alır. Bireysel faktörler ise semptomların yoğunluğu, mizaç ve özellikle “telafi stratejileri” veya “kamufle etme” (maskeleme) olarak bilinen uyum sağlama mekanizmalarıdır. Özellikle kadınlar, sosyal rolleri daha geniş olduğu için semptomlarını aile üyelerinden ve hatta profesyonellerden gizlemede daha başarılı olabilirler, bu da geç tanı veya eksik tanıya yol açar. Bu maskeleme, bireyin benlik algısı için bir tehdit oluşturabilir ve kaygı, depresyon ve düşük benlik saygısına yol açabilir.

Psikodinamik açıdan, geç tanı, bireyin “duygusal yara izleri” taşıdığını ve bu durumun güvensizlik, sosyal kaygı ve olumsuz içsel nesne ilişkilerinin gelişimine katkıda bulunduğunu gösterir. Ebeveynlerin “inkar” veya “etiketten kaçınma” eğilimi de tanının gecikmesine yol açabilir ve bireyin içsel bir utanç veya yanlışlık duygusu geliştirmesine neden olabilir.

Otistik yetişkinlerin yaklaşık %80’inde en az bir, %60’ında ise birden fazla ek psikiyatrik bozukluk tanısı bulunur. Bu oran genel popülasyonun iki katıdır. En yaygın komorbiditeler arasında anksiyete bozuklukları, depresyon, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) ve obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) yer alır. Geç tanı almanın bile yaşam kalitesini iyileştirdiği, bağımsızlık ve ilerleme duygusunu artırdığı, özellikle kadınlarda olumlu etkiler yarattığı bulunmuştur. Tanı, bireye yeni bir aidiyet duygusu ve sorununa kurumsal bir tanıma sağlayarak uygun tedaviye erişim imkanı sunar.

3. İlişkisel Dinamikler ve Sosyal Motivasyon: İlişkilerde Karmaşıklık

OSB’nin temel özelliklerinden biri, sosyal iletişim ve etkileşimdeki zorluklardır. “Sosyal Motivasyon Teorisi”, OSB’deki sosyal eksikliklerin temelinde sosyal süreçlere yönelik motivasyonun azalmasının yattığını öne sürer. Bu durum, göz teması tercihi, sosyal ilişkilerden zevk alma ve sosyal durumlarda davranışları adapte etme gibi sosyal davranışların tüm yönlerini etkiler.

Romantik ilişkiler kurma ve sürdürme arzusu OSB’li birçok bireyde bulunsa da, bu alanda önemli zorluklar yaşanır. Bu zorluklar, nesne ilişkileri teorisi açısından değerlendirilebilir; bireyin erken dönemde yeterli sosyal pekiştirmeyi alamaması, sosyal etkileşimlerin tehdit edici veya yorucu deneyimler olarak algılanmasına yol açabilir. Bu durum, içselleştirilmiş nesnelerin olumsuz bir şekilde oluşmasına neden olabilir. Sosyal motivasyon eksikliği, akıl teorisi (Theory of Mind – ToM) becerilerinde de zorluklara yol açabilir.

OSB’li yetişkinlerde ilişki kurmada pasif davranış kalıpları yaygındır. Romantik ve cinsel deneyimler konusunda NT’lere göre daha yüksek kaygı seviyeleri yaşayabilirler. Sosyal ipuçlarını yanlış yorumlama ve başkalarının davranışlarını yanlış anlama korkusu, romantik bağlantılar kurmalarını engelleyebilir. Araştırmalar, özellikle kadınlarda, cinsel yönelimde daha fazla esneklik (örneğin biseksüellik, aseksüellik) ve cinsiyete uymayan duygular olduğunu göstermektedir. Kadınlar, erkeklere göre daha olumsuz ve zarar verici cinsel deneyimler bildirmektedir. Bu durum, niyetleri okuma zorlukları ve yetersiz cinsel eğitimle birleştiğinde cinsel istismar riskini artırabilir. Bu da psikodinamik olarak bireyin savunmasızlığını ve sağlıklı sınır koyma becerilerindeki eksikliği yansıtabilir.

4. Duygu Düzenleme ve Mentalizasyon: İçsel Dünyayı Anlama

OSB’li bireylerin yürütücü işlevlerde (Executive Functions – EF) zorluklar yaşadığı bilinmektedir; bu, organizasyon, bilgiyi işleme, zaman yönetimi ve yapı/rutin eksikliğiyle başa çıkma becerilerini etkiler. Bu eksiklikler, düzensiz bir iletişim tarzına da katkıda bulunur. Mentalizasyon, bireyin kendi davranışlarını ve başkalarının davranışlarını kasıtlı zihinsel durumlara (arzular, ihtiyaçlar, duygular, inançlar, motivasyonlar) dayalı olarak yorumlama sürecidir. OSB’li bireylerin ToM ve mentalizasyon becerilerinde güçlükler yaşamaları, öfke patlamaları, hayal kırıklığı ve duygu düzenleme eksikliği gibi duygusal dalgalanmalara yol açabilir.

Sosyal ipuçlarını ve kelimelerin mecazi anlamlarını yorumlama becerilerindeki zorluklar, “garip hikayeler testi” veya “faux-pas testi” gibi araçlarla değerlendirilir. Bu, bireyin başkalarının niyetlerini, duygularını ve düşüncelerini sezgisel olarak anlayamamasına neden olur. Kişinin kendi duygusal hallerini tanıma ve anlama (“öz-farkındalık eksikliği”) yeteneği sınırlı olabilir.

“Belirsizliğe tahammülsüzlük” (Intolerance of Uncertainty – IU) olarak bilinen, belirsiz durumlara olumsuz duygusal, bilişsel ve davranışsal tepki verme eğilimi OSB’li bireylerde yüksektir ve kaygıyla pozitif korelasyon gösterir. Bu durumu ele almak için, kontrollü deneyimler yoluyla dereceli maruz kalma sağlanabilir. Örneğin, Alon’un yanmış ampul senaryosu, belirsizlikle başa çıkma becerilerinin nasıl geliştirilebileceğini gösterir.

Kardeşlerin deneyimleri de mentalizasyon açısından önemlidir; OSB’li kardeşi olan bireyler, kendi karmaşık duygusal yelpazelerini anlamak ve otistik kardeşlerinin öngörülemeyen davranışlarıyla başa çıkmak için sıra dışı bir mentalizasyon kapasitesi geliştirebilirler. Destek grupları, bu mentalizasyon becerilerini karşılıklı öğrenme ve dinleme yoluyla zenginleştirmek için bir platform sağlayabilir. Ebeveynler de, “mentalize edilemeyeni mentalize etme” çabalarıyla çocuklarının zorlu davranışlarıyla başa çıkabilirler.

5. Telafi Stratejileri ve “Kamufle Etme”: Otantik Benliğin Gizlenmesi

OSB’li yetişkinler, sosyal kodları öğrenmek veya “kabul edilemez” davranışsal özellikleri gizlemek için “telafi mekanizmaları” veya “kamufle etme” stratejileri geliştirebilirler. Bu stratejiler, özellikle sosyal ve pragmatik dil becerilerinin bilinçli ve bilişsel olarak edinilmesiyle, bireyin eksikliklerinin dışarıdan “görünmez” olmasını sağlayabilir. Örneğin, bir hasta, belirli sosyal durumlarda beklenen veya kabul edilen yanıtları bildiği için buna göre tepki verebildiğini belirtmiştir. Kadınların OSB semptomlarını kamufle etmede daha başarılı olması, onların daha geç tanı almasına veya tanı konmamasına katkıda bulunur. Bu, “normal” görünmek için yoğun bir çaba gerektirir ve kronik stres, kaygı, depresyon ve düşük benlik saygısına yol açarak “benlik algısı için bir tehdit” oluşturabilir.

Psikodinamik açıdan, kamufle etme, bireyin gerçek benliği ile başkalarının beklentilerine uymak için oluşturduğu “sahte benlik” arasındaki çatışmanın bir ifadesidir. Bu durum, kişinin içsel dünyasında yoğun bir enerji harcamasına ve kronik strese neden olan bir savunma mekanizmasıdır. Bu mekanizmalar, kişinin otantik benliğini gizlemesine ve içsel deneyimlerinin dışarıya yansıtılamamasına neden olarak, uzun vadede psikolojik sıkıntıya yol açabilir. Sheldon karakterinin arkadaşlık algoritması örneği gibi, sosyal becerileri öğrenme çabası, otistik bireylerin sosyal etkileşimleri bilimsel veya yapısal bir problem olarak ele alma eğilimini yansıtabilir. Bu tür stratejiler, dışsal uyumu sağlarken, içsel deneyimin karmaşıklığını ve duygusal yükünü göz ardı edebilir.

Özetle: Otistik bir yetişkinin yaşantılarını psikodinamik açıdan değerlendirdiğimizde, tanı gecikmesinin ve sosyal zorlukların, bireyin benlik algısı, kimlik gelişimi ve içsel nesne ilişkileri üzerindeki derin ve kalıcı etkileri olduğu ortaya çıkar. Kamufle etme ve telafi mekanizmaları, dış uyuma hizmet etse de, içsel olarak yorucu ve benlik için tehdit edici olabilir. Duygu düzenleme ve mentalizasyon eksiklikleri, bireyin hem kendi içsel dünyasını hem de başkalarının niyetlerini anlamasını zorlaştırır.