Engelliler Açısından Acıları Üreten Yapılar: Engelliliğin Sosyal Modeli

Engellilik, çoğu zaman bireyin kendi bedensel veya zihinsel “eksikliği” olarak algılanır. Ancak bu bireysel (tıbbi) model yerine, engelliliğin sosyal modeli, acıların ve zorlukların kaynağını bireyde değil, toplumun ve yapıların engelli bireyler için yeterince erişilebilir, kapsayıcı ve adil olmamasında bulur. Engelli bireylerin yaşadığı acıları üreten yapılar, fiziksel, tutumsal ve sistemsel engeller olarak üç ana başlıkta incelenebilir:


1. Fiziksel ve Çevresel Engeller: Erişilemez Mekanlar

Toplumun fiziksel çevresi, engelli bireylerin bağımsızlığını ve topluma katılımını engelleyen en bariz yapılardan biridir. Bu engeller, çoğu zaman engelli olmayan bireylerin ihtiyaçlarına göre tasarlanmış yapılardan kaynaklanır.

  • Mimari Engeller: Merdivenler, dar kapılar, rampasız binalar, asansör eksikliği, toplu taşıma araçlarının erişilemez olması (otobüslerde tekerlekli sandalye rampası olmaması, metrolarda asansör eksikliği), kaldırımlardaki engeller (düzensiz yüzeyler, direkler, araç parkları).
    • Örnek: Tekerlekli sandalye kullanan bir öğrencinin, dersliği üçüncü katta olduğu için okula gidememesi veya asansörün bozuk olması nedeniyle günlerce derslere katılamaması. Bu durum, öğrencinin eğitim hakkını kısıtlamakla kalmaz, aynı zamanda yalnızlık, dışlanma ve çaresizlik hissi yaratır.
  • Bilgi ve İletişim Engelleri: Görme engelliler için Braille alfabesinin veya sesli komut sistemlerinin olmaması, işitme engelliler için işaret dili tercümanı bulunmaması, web sitelerinin erişilebilirlik standartlarına uymaması.
    • Örnek: İşitme engelli bir bireyin hastanede doktora derdini anlatmakta zorlanması çünkü tercüman yok veya bilgilendirme panolarında görsel yerine sadece yazılı bilgi var. Bu durum, sağlık hizmetlerine erişim hakkını ihlal eder ve bireyde endişe, frustrasyon ve güvensizlik yaratır.

2. Tutumsal Engeller: Damgalama ve Ayrımcılık

Belki de en yıkıcı yapılar, toplumun engelliliğe karşı geliştirdiği olumsuz tutumlar, önyargılar ve ayrımcı davranışlardır. Bu tutumlar, engelli bireylerin sosyal kabulünü ve psikolojik iyiliğini doğrudan etkiler.

  • Damgalama (Stigma) ve Stereotipler: Engelli bireylerin “hasta,” “muhtaç,” “acınası,” “çocuk gibi” veya “yetersiz” gibi kalıplara sokulması. Engelli bireylerin yeteneklerinin küçümsenmesi veya sadece engellilikleri üzerinden tanımlanması.
    • Örnek: Zihinsel engelli bir yetişkinin, yaşına ve yeteneklerine rağmen sürekli olarak çocuk muamelesi görmesi. Bu durum, bireyin özsaygısını zedelerkimlik bunalımına yol açar ve toplumda yer bulmasını engeller.
  • Dışlama ve Ayrımcılık: Eğitimde, istihdamda, sosyal hayatta ve kültürel etkinliklerde engelli bireylerin kasıtlı veya kasıtsız olarak dışlanması. İş başvurularında yetersiz görülmeleri, sosyal etkinliklere davet edilmemeleri veya ayrımcı söylemlere maruz kalmaları.
    • Örnek: Yüksek nitelikli bir engelli adayın, engeli nedeniyle mülakatlarda elenmesi veya işe alınmaması. Bu durum, bireyde adaletsizlik, öfke ve umutsuzluk hissi yaratır, ekonomik bağımsızlığını engeller.
  • Acıma ve Aşırı Korumacılık: Engelli bireylere yönelik “acıyarak” veya aşırı koruyucu bir tutum sergilenmesi. Bu durum, bireyin özerkliğini elinden alır ve kendi kararlarını verme yeteneğini sorgulatır.
    • Örnek: Ailenin, engelli çocuğunu sırf “korumak” adına eve kapatması, sosyal hayata katılımını engellemesi. Bu durum, bireyde izolasyon, depresyon ve gelişim geriliği gibi acılara yol açar.

3. Sistemsel ve Politik Engeller: Yetersiz Politikalar ve Kaynak Eksikliği

Devletin ve kurumların engelli haklarına yönelik yetersiz politikaları, yasal düzenlemelerin uygulanmaması veya kaynakların yetersiz tahsis edilmesi, engelli bireylerin yaşam kalitesini doğrudan etkiler.

  • Yetersiz Yasal Düzenlemeler veya Uygulama Eksikliği: Engelli haklarını koruyan yasaların yetersiz olması veya var olan yasaların yeterince uygulanmaması. Erişim standartlarının denetlenmemesi, ayrımcılık şikayetlerinin ciddiye alınmaması.
    • Örnek: Bir belediyenin, binaların engelli erişimine uygun hale getirilmesi yasasına uymaması ve denetimlerin yetersiz olması. Bu durum, engelli bireylerin temel hizmetlere erişememesine ve hukuk önünde eşitsizlik hissetmesine neden olur.
  • Eğitim ve Sağlık Sistemindeki Eksiklikler: Kapsayıcı eğitim (inclusive education) anlayışının yeterince gelişmemesi, özel eğitim materyallerinin veya uzman öğretmenlerin eksikliği. Sağlık hizmetlerinde engelli bireylerin ihtiyaçlarına özel bir yaklaşım olmaması.
    • Örnek: Bir çocuğun, fiziksel engeli nedeniyle akranlarıyla birlikte normal bir okula gidememesi veya okulda gerekli destekleyici araçların bulunmaması. Bu durum, çocuğun sosyal gelişimini engellerve eğitim hakkını kısıtlayarak gelecekteki fırsatlarını azaltır.
  • Ekonomik ve İstihdam Politikaları: Engelli bireylere yönelik iş kotalarının uygulanmaması, iş kurma veya girişimcilik desteklerinin yetersiz olması, emeklilik ve sosyal güvenlik sistemlerinin yetersiz kalması.
    • Örnek: Engelli bireylerin iş bulmakta yaşadığı sürekli zorluklar nedeniyle yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkum edilmesi. Bu durum, bireyde ekonomik bağımsızlık kaybı, onur kırıklığı ve umutsuzluk gibi ciddi acılar yaratır.

Sonuç olarak, engelli bireylerin yaşadığı acılar, çoğu zaman onların kendi “eksikliklerinden” değil, toplumun onlara karşı yarattığı fiziksel, tutumsal ve sistemsel engellerden kaynaklanır. Engelliliğin sosyal modelini benimsemek, bu acıları üreten yapıları tanımak ve değiştirmek için atılması gereken en önemli adımdır. Bu, sadece engelli bireyler için değil, herkes için daha kapsayıcı, adil ve insancıl bir dünya inşa etme yolunda kritik bir adımdır.

Sizce bu yapısal engelleri aşmada toplum olarak en çok hangi alanda zorlanıyoruz?