Osho’nun Gibberish’i ve Niffarî’nin Mirası: Sözün Ötesinde Birleşen Yollar
Modern spiritüel öğretilerin önemli figürlerinden Osho, kendi meditasyon teknikleri arasında “Gibberish” adı verilen bir pratikle dikkat çeker. Bu pratik, şaşırtıcı bir şekilde, 10. yüzyıl Sufi mistiği Muhammed ibn Abd al-Cebbar al-Niffarî‘nin öğretileri ve uygulamalarıyla derin bir yankı bulur. İki farklı zaman diliminde yaşayan bu aydınlanmış ruhlar, dilin ve zihnin sınırlayıcı doğasını aşma konusunda ortak bir zeminde buluşmuşlardır.
Niffarî’nin “Anlamsız Konuşma”sı: 10. Yüzyılın Radikal Sessizliği
Al-Niffarî, Arapça’da “zorlayan, kudretli” anlamına gelen “Cebbar” kelimesiyle de anılan, kendi döneminde oldukça radikal kabul edilen bir Sufiydi. Onun temel inancı, ilahi hakikatin ve varoluşun sonsuzluğunun, sonlu insan dilinin kalıplarına sığdırılamayacağıydı. Niffarî için kelimeler, hakikatin üstüne çekilmiş birer perdeden farksızdı ve bu perdeyi kaldırmak için zihnin durmaksızın ürettiği mantıksal düşünce akışını durdurmak gerekiyordu.
Rivayetlere göre, Niffarî’nin takipçileriyle birlikte yaptığı pratiklerden biri, hızlı, anlaşılmaz ve anlamsız sesler çıkarmaktı. Bu, bugünkü “gibberish” kelimesinin kökeni olarak da gösterilir. Niffarî’nin amacı, mantıklı düşüncenin, dilsel bağların ve egonun oluşturduğu zihinsel “gevezeliği” dağıtmaktı. Bir nehrin yönünü değiştirerek kurutmaya benzer şekilde, zihnin düşünce kanalını farklı bir alana yönlendirerek, kişiyi kelimelerin ötesindeki sessizliğe, boşluğa ve ilahi huzura taşımayı hedeflerdi. Onun “Al-Mawāqif” (Duraklar) ve “Al-Mukhātabāt” (Hitaplar) adlı eserleri de, ilahi olanla doğrudan deneyimlerini, dilin sınırlarını zorlayarak ve belirsiz zamirler kullanarak ifade etme çabasının ürünleridir.
Osho’nun Gibberish Meditasyonu: Modern Zamanların Zihinsel Detoksu
Yüzyıllar sonra, 20. yüzyılın karizmatik spiritüel öğretmeni Osho, kendi dinamik meditasyon teknikleri arasına “Gibberish”i dahil etti. Osho da Niffarî gibi, zihnin sürekli konuşan, yargılayan ve analiz eden doğasının iç huzura ulaşmanın önündeki en büyük engellerden biri olduğuna inanıyordu.
Osho’nun Gibberish meditasyonu genellikle şöyle uygulanır: Katılımcılar, birkaç dakika boyunca, bilinçli bir anlamı olmayan, hızlı ve yüksek sesle anlamsız kelimeler, sesler ve cümleler çıkarırlar. Bu süreç, zihinde biriken bastırılmış duyguların, düşüncelerin ve gerilimlerin dışa vurulmasına olanak tanır. Osho’ya göre, bu “katarsis” (arındırma) süreci tamamlandığında, zihin kendiliğinden bir sessizliğe ve huzura bürünür. Anlamsız konuşmanın ardından gelen sessizlik, çok daha derin ve gerçek bir sessizliktir, çünkü zihnin tüm “çöpü” boşaltılmıştır.
Ortak Zemin: Dilin Yıkımıyla Yükselen Hakikat
Niffarî ve Osho, farklı yüzyıllarda yaşamış olsalar da, insan zihninin dil ve kavramlar aracılığıyla kendisini nasıl sınırladığına dair çarpıcı bir ortak içgörüyü paylaşırlar. Her ikisi de, gerçek hakikatin, mantıksal argümanların veya kelimelerin ötesinde, doğrudan deneyim yoluyla anlaşılabileceğini savunmuştur.
Zihinsel Boşaltım: Her iki yaklaşımda da, “anlamsız konuşma” bir tür zihinsel detoks görevi görür. Niffarî’nin öğretilerindeki sessizliğe ulaşma amacı ile Osho’nun Gibberish’inin sonunda gelen derin sessizlik hali, bu ortak noktayı güçlendirir.
Ego’nun Aşılması: Dil ve mantık, çoğunlukla egonun birincil araçlarıdır. Anlamsız konuşma pratiği, egonun kontrolünü gevşeterek, kişinin daha derin benliğiyle veya ilahi olanla bağlantı kurmasına yardımcı olur. Bu, Niffarî’nin fenâ (benliğin yok oluşu) kavramıyla doğrudan ilişkilidir.
Doğrudan Deneyim: Hem Niffarî hem de Osho, manevi yolculukta bilginin veya aklın ötesine geçmenin, yani hakikati doğrudan deneyimlemenin önemini vurgular. Kelimelerin ve mantığın bizi sınırladığı yerde, deneyimin kendisi hakikatin kapısını aralar.
Sonuç olarak, 10. yüzyılın Sufi mistiği Niffarî’nin radikal “anlamsız konuşma”sı ile 20. yüzyılın spiritüel öğretmeni Osho’nun “Gibberish” meditasyonu arasında görülen bu şaşırtıcı benzerlik, insanlığın her dönemde sözün ve zihnin ötesinde bir hakikat arayışında olduğunu gösterir. Bu iki figür, bize sessizliğin ve içsel boşluğun, en derin bilgeliğe ulaşmada ne kadar güçlü araçlar olabileceğini hatırlatır.