Oedipus’un İhaneti: Aile mi, Yoksa Sermayenin Fabrikası mı?

Freud’un Üçgenini Parçalayan Feryat: Arzu, Her Şeyi Yıkan Bir Dinamittir!

Yazar: Jungish

(Otoritenin Gizli Silahı: Neden Kendi Zincirimizi Arzuluyoruz?)


Aziz Okuyucularım, Ey Arzunun Gerçek Efendisini Arayanlar!

Şimdi size, 1970’lerin başında Paris’te öyle bir bomba gibi patlayan bir kitaptan bahsedeceğim ki, adı “Anti-Oedipus” (Oedipus Karşıtı). Bu eser, Gilles Deleuze ve Félix Guattari adlı iki felsefe korsanının, Freud’un o kutsal Aile Üçgeni’ni (baba-anne-çocuk) paramparça eden radikal manifestosudur.

Bizim ruhumuzdaki bütün nevrozların, bütün mutsuzlukların ve bütün itaatkârlığımızın arkasında yatan o kirli sırrı ifşa ediyorlar.

I. Aile Bir Hapishanedir: Oedipus’u Reddederken

Psikanaliz, bütün dertlerin kaynağını Oedipus kompleksi ve o küçük aile üçgeninde (baba-anne-ben) arar. Deleuze ve Guattari ise buna isyan eder:

  1. Ailenin Gerçek Rolü: “Anti-Oedipus” der ki: Aile, öyle masum bir sığınak değil; kapitalist üretimin, çocuğun arzularını baskılamakla görevlendirdiği en güçlü psikolojik baskı aygıtıdır!
  2. Represyon Ajanı: Aile, çocuğun doğal, devrimci arzusunu alır, onu utanç ve suçluluk duygularıyla baba/anne figürüne bağlar. Bu psikolojik baskı (psychological repression), bireyi uysal, itaatkâr kılar ve sosyal baskı için hazır hale getirir.
  3. Gündelik Misal: Çocuk, öğrenmek, keşfetmek, isyan etmek ister (doğal arzu). Ama aile ona der ki: “Usulca otur, anneni üzme, babana itaat et. Yoksa sana sevgi yok!” Bu, çocuğun enerjisini sisteme karşı değil, kendine karşı yöneltmesini sağlar.

II. Arzu: Bilinçdışının Fabrikası ve Gerçek Devrimci

Deleuze ve Guattari, Freud’un aksine, arzuyu eksiklikten doğan boş bir istek olarak görmezler.

  1. Arzu Üretkenliği: Arzu, pozitif, patlayıcı ve üretken bir makinedir! Arzu, sürekli gerçekliği üretir (desiring-production). Bu arzu, de-seksüalize edilmeye (yüceltmeye/sublimation) ihtiyaç duymaz; o zaten toplumsaldır!
  2. Seks Her Yerde: Onların en sarsıcı tespiti: Cinsellik her yerdedir! “Bir bürokratın dosyalarını okşama biçimi, bir yargıcın adalet dağıtma biçimi, burjuvazinin proletaryayı sikme biçimi…” Bayraklar, bankalar, ordular; hepsi birçok insanı cinsel olarak tahrik eder. Bu, arzunun ideoloji veya Oedipus aracılığıyla değil, doğrudan ekonomik temele (altyapıya) bağlı olduğunu gösterir.
  3. İstenen Zincir: En büyük paradoks şudur: Arzu, kendi baskılanmasını arzu edebilir! Bu durum, insanların nesnel sınıf çıkarlarına aykırı hareket etmesini (örneğin işçinin, zengin patronun çıkarlarını destekleyen faşist partiye oy vermesini) açıklar. Kendi sefaletini, kendi zincirini arzulama eğilimi!

III. Şizoanaliz: Faşizm Karşısında Çılgınlığın Değeri

Deleuze ve Guattari’nin bu radikal eleştiriye verdikleri isim Şizoanaliz‘dir.

  1. Schizophrenia ve Kapitalizm: Onlar, şizofreninin (Schizoanalysis), kapitalist sistemin kendisiyle yan yana var olan aşırı bir zihinsel durum olduğunu söyler. Kapitalizm, nevrozu (ailedeki Oedipal çatışmayı) normal kabul ederken, şizofreniyi (sistemin kodlarını ve sınırlarını tanımayan, özgürleşmiş arzuyu) baskılar.
  2. “Foucault’nun Sözü: Filozof Michel Foucault, kitabın önsözünde der ki: Bu kitap, “faşist olmayan bir yaşama giriş” olarak okunmalıdır. O, politik eylemi “üniter ve totalleştirici paranoyadan” (tek merkezden yönetilme arzusundan) kurtarmayı amaçlar.
  3. Yıkıcı Arzu: Onlara göre, arzu özünde devrimcidir. “Arzu, bütün sosyal sektörleri yıkmadan bir araya getirilebilecek bir makine değildir.” İşte bu nedenle hiçbir toplum, yapılarının tehlikeye girmesi pahasına, gerçek arzuya tahammül edemez.

Sonuç: Lacan’ın psikanalizi, Marx’ın eleştirileri ve Hegel’in diyalektiği, “Anti-Oedipus” kitabında, sistemin bize dayattığı kimliklerin birer yalan olduğunu göstermek için kullanılır. Kurtuluş, aile üçgeninden değil, arzunun zincirlerini kıran ve kendi makinesini üreten bir devrimle mümkündür.