Aşık Olmak İle Sevmek Arasında
James Hollis “aşık olmak” ve “sevmek” arasındaki temel farklar derinlemesine inceler ve modern romantik aşk fantezisinin yanıltıcı doğası ile olgun, bilinçli sevginin gereklilikleri karşılaştırılır. Hollis’e göre, bu iki durum arasındaki ayrım, bir ilişkinin kişisel gelişim için bir engel mi yoksa bir yol mu olduğunu belirlemede kilit rol oynar.şte bu bölümde “aşık olmak” ile “sevmek” arasındaki farkın nasıl işlediğine dair detaylı bir açıklama:
Aşık Olmak (Romantik Aşk Fantezisi)
Hollis, modern kültürde “aşık olma” halini, “büyülü diğerini” bulma fantezisini ve bununla ilgili beklentileri eleştirel bir mercekten inceler.
- Bir Uyuşturucu veya Narkotik Halidir: “Aşık olma” hali, bir “narkotik” veya “uyuşturucu” olarak tanımlanır. Bu durum, bilinci uyuşturur, kişisel büyümeyi engeller ve ruhu sakinleştiren bir etkiye sahiptir. Kişinin kendisini derinlemesine sorgulamasını veya acılarıyla yüzleşmesini engeller.
- Yansıtma (Projection) Temelinde Yükselir: Tüm romantik ilişkiler “yansıtma” ile başlar. Kişi, bilinçdışı beklentilerini, geçmiş yaralarını onaracak, ihtiyaçlarını karşılayacak ve “büyüme yükünden” kurtaracak bir “sihirli diğerini” (the magical other) bulma umudunu yeni partnerine yansıtır. Bu yansıtma, kişinin kendi içsel yaşamının dış dünyada bir psikodrama gibi oynanmasına neden olur ve gerçekliği çarpıtır.
- Bireysel Bilincin Yok Oluşunu Hedefler: “Aşık olmanın” gizli amacı, “diğeriyle kaynaşmak” (fusion with the other) ve “bireysel bilincin yok oluşudur” (obliteration of the individual consciousness). Bu durum, kişinin bebekleşmesine, gerilemesine ve bağımlı hale gelmesine yol açar. Bu, bireyin kendi bütünlüğünü ve özerkliğini bir kenara bırakarak, eksikliklerini diğer kişi üzerinden tamamlama çabasıdır.
- Kaçış ve Sorumluluktan Kaçınma: Aşık olma durumu, kişinin “yalnızlık korkusundan” ve “büyüme yükünden kaçınma” isteğinden beslenir. İnsanlar, kendi içsel sorunlarıyla yüzleşmek yerine, bir ilişkinin onları kurtaracağını veya eksikliklerini gidereceğini umarak başka birinin kollarına koşarlar. Bu, kişinin kendi hayatının sorumluluğunu almaktan kaçınmasının bir yoludur.
- Geçici ve Hayal Kırıklığına Yol Açar: Yansıtmalara dayalı olduğu için “aşık olma” hali genellikle geçicidir. Projeksiyonlar zamanla “aşınır” (erode), çünkü “diğeri” fantezi beklentilerine uymaz. Bu kaçınılmaz olarak hayal kırıklığına, çatışmaya ve ilişkide gücün ele geçirilmesi mücadelesine yol açar. Hollis, bir müşterisinin romantik kaçamaklarını “yüksek tutku, büyük bedel, büyük zarar” olarak tanımlaması ve bunu istemesi örneğini verir.
- “Diğerini” Kişiliksizleştirir: “Arzu hali içindeyken nadiren fark edilse de, yansıtmalarımız kendisini sevdiğimizi iddia ettiğimiz diğer kişiyi kişiliksizleştirir”. Bu durumda diğer kişi, kişinin psişesinin bir “nesnesi”, kendi fantezilerinin bir “eseri” haline gelir. Bu, etik bir ilişkiyi imkansız kılar.
Sevmek (Olgun ve Bilinçli İlişki)
Hollis, gerçek “sevginin” çok daha zorlu, ancak ruhsal olarak daha zenginleştirici bir yol olduğunu savunur.
- Risk, Cesaret ve Hoşgörü Gerektirir: Gerçek “sevmek”, “risk, belirsizlik karşısında cesaret ve hoşgörü gücü gerektirir”. Bu, hem kendi iç dünyasıyla yüzleşmeyi hem de partnerin gerçekliğini olduğu gibi kabul etmeyi içerir.
- “Diğerlik” İlkesine Dayanır: Olgun ilişkiler, “diğerlik” (otherness) ilkesi üzerine kuruludur. “Benim birim” ile “senin birinin” bir araya gelerek bir “üçüncü”yü oluşturmasıdır. Bu “üçüncü”, karşılıklı etkileşim ve farklılıkların deneyimlenmesi yoluyla ortaya çıkan gelişimsel bir süreçtir. Farklılıkların kabulü ve entegrasyonu, ilişkinin büyümesini sağlar.
- Kişisel Sorumluluğu ve Büyümeyi Teşvik Eder: Gerçek sevgi, her iki partnerin de kendi “gelişimsel gündemlerini” üstlenmelerini gerektirir. İlişkiler, “büyüme çağrısıdır”. Kişi, “Sevgilimden, kendim için yapmam gereken şeyi mi istiyorum?” sorusunu sorarak kendi içsel boşluğunu doldurma sorumluluğunu almalıdır. Bu, çocukluk bağımlılıklarından vazgeçmeyi ve kişisel olgunluğa ulaşmayı içerir.
- Fedakarlık ve Diyalektik: Olgun ilişkilerde fedakarlık kaçınılmazdır. Ancak bu fedakarlık, benmerkezci çıkarları bir kenara bırakmakla sınırlı değildir; aynı zamanda “ilişkinin gelişimsel hedefine, yani diyalektiğe” yapılan bir fedakarlıktır. Partnerin büyümesine izin vermek ve onu desteklemek önemlidir, aksi takdirde ilişki küskünlüğe yol açar.
- Yalnızlığı Kucaklamak: Yalnızlık korkusundan kaçmak yerine, “yalnızlığın tedavisi yalnızlıktır” ilkesi geçerlidir. Kişi, yalnızken bile kendisiyle birlikte olmayı, kendiyle diyalog kurmayı öğrenmelidir. Kendini sevmeyi ve kendiyle barışık olmayı öğrenmek, başkalarıyla daha otantik ve derin ilişkiler kurmanın anahtarıdır. “Kişi, ancak kendi yalnızlığını başkasıyla paylaşmayı öğrendiğinde, gerçek yakınlık mümkün olur.”
- Gerçek Anlam ve Amaç: Hollis’e göre, ilişki, cinsel hazza veya komplekslere hizmet etmek yerine, “ruhun çağrısına” hizmet ettiğinde gerçek bir gizem haline gelir. İlişki, kişinin kendi ruhsal gündemini gerçekleştirmesine yardımcı olmalı ve bu, yaşamın diğer alanlarındaki tatmin için de bir temel oluşturmalıdır. En nihayetinde bu, hem kendine hem de hayata duyulan derin bir “aşk”a, yani “bu yolculuğa ve ruhun bu görevine” duyulan sevgiye dönüşür.
Özetle: “Aşık olmak” (fall in love), genellikle bilinçdışı yansıtmalara dayalı, geçici, kaçış odaklı ve kişinin kendi içsel yaralarını ve gelişimsel sorumluluklarını başkasına yüklemeye çalıştığı, tatminsizliğe mahkum bir haldir. “Sevmek” (love) ise, kişinin kendi içsel yolculuğunu üstlendiği, partnerinin “diğerliğini” kabul ettiği, karşılıklı büyüme ve risk almayı gerektiren, daha derin, bilinçli ve anlamlı bir bağlantıdır. Birincisi, benliğin bir illüzyonuyla kurulan bir ilişki iken, ikincisi, gerçek benliklerin karmaşık ama zengin bir etkileşimidir.