Dijital Yeminlerin Tanrısal Hilesi: Byung-Chul Han, Hermes ve Blockchain
Şeffaflığın Dijital Kutsallığı
Byung-Chul Han, modern toplumun şeffaflık takıntısını eleştirirken, bireyin mahremiyetini ve öznelliğini eriten bir dijital panoptikonun yükselişine işaret eder. Blockchain teknolojisi, bu bağlamda, şeffaflığın teknolojik bir tapınağa dönüştüğü bir sistem olarak ortaya çıkar. Her işlem, değiştirilemez bir kayıtla zincirlenir ve bu, Han’ın “şeffaf toplum” eleştirisini somutlaştırır: Görünürlük, güvenin yerine geçer. Ancak bu şeffaflık, bireyi özgürleştirmez; aksine, her hareketin izlenebilirliği, bireyi bir veri noktasına indirger. Han’ın perspektifinden, blockchain’in vaat ettiği “merkeziyetsizlik” bir yanılsamadır, çünkü sistem, bireyi algoritmik bir denetime tabi kılar. Bu, bireyin özerkliğini değil, sistemin otoritesini pekiştirir.
Hermes’in Hileci Mirası
Yunan mitolojisinde Hermes, hileci tanrı olarak ticaretin, iletişimin ve sınırların koruyucusudur. Blockchain teknolojisi, Hermes’in bu arketipik özelliklerini dijital çağda yeniden canlandırır. Akıllı kontratlar, Hermes’in kurnazlığını yansıtır: Sözleşmeler, insan iradesinden bağımsız olarak kendi kendine işler, ancak bu “otonomi” bir hiledir. Hermes gibi, blockchain de güven vaadiyle kullanıcıları cezbeder, ancak bu güven, bireyin kontrolünden çok, kodun egemenliğine dayanır. Hermes’in mitolojik aldatmacaları, blockchain’in merkeziyetsizlik söyleminde yankılanır; sistem, özgürlük sunarken, bireyi algoritmik bir düzenin içine hapseder. Bu, tanrısal bir hilenin modern bir tezahürüdür.
Akıllı Kontratların Yemin Biçimi
Akıllı kontratlar, mitolojik yeminlerin dijital çağdaki karşılığı olarak düşünülebilir. Antik dünyada yeminler, tanrıların huzurunda bağlayıcı bir sözdü; akıllı kontratlar ise kodun tanrısallığında bağlayıcıdır. Ancak bu kontratlar, neoliberal bir mantıkla işler: İnsan ilişkilerinin yerini, otomatikleştirilmiş ve duygusuz bir işlem alır. Han’ın “yorgunluk toplumu” kavramı burada devreye girer; birey, bu sistemde yalnızca bir kullanıcıdır, öznelliği yok edilir. Akıllı kontratlar, güveni insan elinden alır ve makineye teslim eder. Bu, mitolojik yeminlerin ahlaki ağırlığından yoksun, yalnızca verimliliğe odaklı bir dönüşümdür.
Bireyin Algoritmik Tutsaklığı
Blockchain’in şeffaflığı, bireyi bir özgürlük vaadiyle cezbederken, aynı zamanda onu algoritmik bir denetime mahkûm eder. Han’ın “psikopolitik” eleştirisi, bu bağlamda, bireyin içselleştirdiği bir gözetim mekanizmasını işaret eder. Blockchain’de her işlem, bireyin dijital kimliğini daha da görünür kılar; bu, bireyin kendi rızasıyla zincirlenmesidir. Hermes’in hileci doğası, bu sistemde bireyin kendi tutsaklığını “özgürlük” olarak algılamasında yatar. Birey, blockchain’in şeffaf dünyasında bir aktör olmaktan çok, bir veri akışının parçasıdır. Bu, modern toplumun bireyi nesneleştiren yapısının teknolojik bir yansımasıdır.
Toplumun Dijital Kutsal Alanı
Blockchain, toplumsal ilişkileri yeniden yapılandırırken, bir tür dijital kutsal alan yaratır. Han’ın “şeffaflık toplumu” eleştirisi, bu alanda, bireylerin mahremiyetten vazgeçerek sisteme teslim olduğu bir ritüel olarak okunabilir. Hermes’in iletişim tanrısı rolü, blockchain’in küresel ağlarında yeniden doğar; ancak bu iletişim, bireyler arası bir bağ kurmaktan çok, sistemin kendi kendini sürdürmesine hizmet eder. Toplum, blockchain aracılığıyla, merkezi bir otoriteye değil, kodun otoritesine boyun eğer. Bu, neoliberal düzenin bireyi atomize eden mantığının teknolojik bir uzantısıdır; birey, topluluktan kopar ve bir veri noktasına indirgenir.
Etik Sınırların Kodlanması
Blockchain’in etik boyutu, Han’ın eleştirileriyle çelişir. Han, şeffaflığın bireyin özerkliğini tehdit ettiğini savunurken, blockchain bu şeffaflığı bir erdem olarak sunar. Akıllı kontratlar, etik kararları kod satırlarına indirger; bu, insan yargısının yerini alan bir makine ahlakıdır. Hermes’in hileci doğası, bu sistemde, etik sorumluluğun bireyden alınarak algoritmaya devredilmesinde görülür. Ancak bu, etik bir çözüm değil, etik bir boşluktur. Blockchain, bireyi ahlaki bir özne olmaktan çıkarır ve onu sistemin bir dişlisine dönüştürür. Bu, insanlığın etik kapasitesini makineye devretme girişimidir.
Dilin ve Anlamın Dönüşümü
Blockchain, dilin ve anlamın yeniden inşa edildiği bir alan yaratır. Han’ın “şeffaflık” eleştirisi, dilin sadeleşerek yalnızca işlevsel bir araca dönüştüğünü öne sürer. Akıllı kontratlar, bu sadeleşmenin zirvesidir: İnsan dili, kod diline indirgenir. Hermes’in iletişim tanrısı olarak rolü, blockchain’in bu yeni dilinde yankılanır; ancak bu dil, anlam yaratmaktan çok, işlem üretir. İnsan ilişkilerinin karmaşıklığı, kodun soğuk kesinliğine teslim olur. Bu, dilin insaniliği yitirdiği, yalnızca verimliliğe hizmet ettiği bir dünyadır. Blockchain, böylece, anlamın değil, işlevin egemen olduğu bir iletişim biçimi yaratır.
İnsanlığın Teknolojik Kaderi
Blockchain, insanlığın teknolojik kaderini yeniden sorgulatır. Han’ın eleştirileri, teknolojinin bireyi özgürleştirmediği, aksine onu daha derin bir denetime tabi kıldığı yönündedir. Hermes’in hileci arketipi, blockchain’in özgürlük vaadinde gizlidir: Sistem, bireye özerklik sunar gibi görünür, ancak bu özerklik, kodun sınırları içinde tanımlıdır. Akıllı kontratlar, insan iradesini makineye teslim eder; bu, mitolojik yeminlerin tanrısal bağlayıcılığının modern bir yorumudur. Ancak bu yeminler, bireyi özgürleştirmek yerine, onu algoritmik bir düzenin içine hapseder. Blockchain, insanlığın teknolojik yazgısını hem vaat eden hem de tehdit eden bir sistemdir.
Tanrısal Kodun Egemenliği
Blockchain teknolojisi, Byung-Chul Han’ın şeffaflık eleştirisiyle Hermes’in hileci arketipini bir araya getirerek, modern toplumun çelişkilerini açığa vurur. Akıllı kontratlar, mitolojik yeminlerin neoliberal bir yeniden yorumu olarak, bireyi özgürleştirmek yerine, onu algoritmik bir denetime tabi kılar. Hermes’in kurnazlığı, blockchain’in özgürlük vaadinde gizlidir; ancak bu vaat, bireyi bir veri akışının parçası haline getirir. Han’ın perspektifinden, blockchain, şeffaflığın tapınağıdır; birey, bu tapınakta hem tapınan hem de kurban olur. Teknolojinin bu yeni tanrısal düzeni, insanlığın özgürlük arayışını yeniden tanımlamayı gerektirir.