Disiplinli İtaatsizlik Mi ?

David Cooper’ın “The Language of Madness” adlı eserinde “disiplinli itaatsizlik” kavramı, bireylerin ve toplumun kapitalist sistemin baskıcı ve öldürücü normlarına karşı koymasının anahtar yollarından biri olarak sunulur. Bu kavram, sistemin dayattığı “itaatkâr itaatkârlık” ve “aileci boyun eğme” ile tam bir tezat oluşturur.

  1. Mevcut Sisteme Karşı Duruş: Cooper’a göre “cinayet, öldürücü bir sisteme uymanın bir eylemidir ve temeli ailevi itaattedir”. Bu bağlamda, “disiplinli itaatsizlik” sorusu, bireyin bu öldürücü sisteme ve ailevi itaate karşı nasıl direnebileceğine dair merkezi bir sorudur. Bu, “normal” olarak kabul edilenin ötesine geçerek bireysel ve toplumsal özgürleşmeyi hedefleyen bir karşı çıkıştır.
  2. Kontrol ile Disiplin Arasındaki Fark: Cooper, “kontrol” ile “disiplin” arasında kesin bir ayrım yapar:
    • Kontrol: “Kontrol bir yandan zorlayıcıdır, ‘ahlakçı’ sınırlar koyar ve hayatı sınırladığı ölçüde az çok incelikle yok eder. Kontrol ‘Hayır’ der”. Bu, sistemin bireyin otantik varoluşunu sınırlama ve yok etme biçimidir.
    • Disiplin: “Disiplin bizi özgürleştirir, çünkü yabancılaşmış varoluşlarımızın en mutlak ve tamamen gerekli bozulması boyunca bize rehberlik edendir. Disiplin, kontrolün ‘hayır’ına ‘Hayır’ demenin doğru yoludur. Aynı zamanda, bozulmuş olanı yeniden yapılandırmanın da sözüdür”. Disiplin, dışarıdan dayatılan kurallara uymak yerine, kişinin kendi içsel doğrultusunu ve özgürleşme potansiyelini takip etmesini ifade eder.
  3. Yabancılaşmanın Yapısökümü ve Yeniden Yapılanması: Disiplinli itaatsizlik, “maddeleşmiş varoluşun yabancılaşmış yapılarının yapısökümünü ve daha az yabancılaşmış bir varoluş biçiminin yeniden yapılanmasını” mümkün kılar. Bu süreç, bireyin “kendi sesini” bulmasıyla, yani zihnine tarih boyunca ekilen tüm yabancı ses ve mesajlara karşı kendi otantik varlığını ifade etmesiyle doğrudan ilişkilidir. Cooper, “zihnimize ekilen yabancı fikirlerin ‘şizofrenik semptomunun’ bu yabancılaşmanın gerçek bir gerçekleşmesi” olduğunu belirtir, bu da bireyin kendi özerkliğini yitirdiğini gösterir. Disiplinli itaatsizlik, bu yabancılaşmaya karşı bir duruştur.
  4. Bilinçli Muhalefetin Yansımaları: “Yabancılaşma”, “kendimiz olarak gördüğümüz şeyin, deforme olmuş insan başkalığı tarafından istila edilmesi” olarak tanımlanır. Bu “başkalaşma”, “sömürücü/sömürülen ilişkisi ve kutuplar arasına giren tüm gizemlileştirme bölgesi nedeniyle sürekli şaşkın ve parçalanmış” olan toplumsal varoluştan kaynaklanır. Disiplinli itaatsizlik, bu yabancılaşmayı ortadan kaldırmayı, bireyin özgün bilinç ve değerini yeniden kazanmasını hedefler.
  5. Devrimci Eylem ve Özerklik: Disiplinli itaatsizlik, yalnızca kişisel bir duruş değil, aynı zamanda daha geniş bir “devrimci ahlakın” temelidir. Bu, “baskı bilincinin aldığı biçim” olarak tanımlanan “nefretin yeniden keşfi” ile başlar ve “kişisel olanı aşan” bir boyuta ulaşır. Nihayetinde, bu itaatsizlik, “özerkliğin ele geçirilmesi” anlamına gelir ve bu özerklik, başkasının özerkliğini azaltmaya dayanmaz.
  6. Delilikle İlişkisi: Cooper için “delilik” (madness), patolojik bir durumdan ziyade, “özerk bir değişimin radikal bir ihtiyacının umutsuz bir ifadesidir”. Disiplinli itaatsizlik, bu “deliliğin” yaratıcı ve dönüştürücü gücünü ortaya çıkarma aracıdır. Toplumsal normlara uymayan otantik ifadeler, sistem tarafından “hastalık” olarak damgalanır ve baskılanır. Disciplinli itaatsizlik, “maddeleşmiş deneyimin yapısökümü” ve “daha az yabancılaşmış bir varoluş biçiminin yeniden yapılandırılması”dır.

Özetle, “disiplinli itaatsizlik,” David Cooper’ın radikal devrim teorisinin temel taşlarından biridir. Kapitalist sistemin bireyin bilincini, özerkliğini ve otantik varoluşunu köreltme ve standartlaştırma çabalarına karşı koymak için “Hayır” demenin ve kendi özgünlüğünü yeniden keşfetmenin bir yoludur. Bu, mevcut sistemin dayattığı sahte “normalliği” reddeden ve bireysel ile toplumsal özgürleşmeyi hedefleyen sürekli bir mücadele biçimidir.