“Disiplinli itaatsizlik”, özgürleşme yolunda atılan bilinçli adım mı?
David Cooper’ın “The Language of Madness” adlı eserinde merkezi bir kavram olan “disiplinli itaatsizlik”, bireylerin ve toplumun kapitalist sistemin baskıcı ve insanlık dışı “normallik” tanımlarına karşı koyma biçimini ifade eder. Bu kavram, sistemin dayattığı pasif kabullenme ve yabancılaşma (“imbecilizasyon”) ile tam bir tezat oluşturur ve özgürleşme yolunda atılan bilinçli adımları temsil eder.
Daha önceki açıklamamızda da belirttiğimiz gibi, Cooper kontrol ile disiplin arasında net bir ayrım yapar. Kontrol, dışarıdan dayatılan, zorlayıcı ve özgürlüğü yok edici bir “Hayır” iken; disiplin, yabancılaşmış varoluşlarımızı dönüştürme ve daha az yabancılaşmış bir benliğe doğru yeniden yapılandırma sürecidir. Dolayısıyla, “disiplinli itaatsizlik”, sistemin “Hayır”ına “Hayır” demenin ve otantik bir varoluşu yeniden inşa etmenin yoludur.
Şimdi bu kavramı gündelik örneklerle daha anlaşılır hale getirelim:
- Eğitim Sisteminde “Normalleşmeye” Karşı Durmak:
- İmbecilizasyon Örneği: Bir öğrencinin, sınavda başarılı olmak için tamamen ezbere dayalı, eleştirel düşünme gerektirmeyen bilgileri pasif bir şekilde öğrenmesi ve okuldaki müfredatı sorgulamadan kabul etmesi. Bu, sistemin tanımladığı “normalliğe” ve “başarıya” itaatkâr bir uyumdur. Bu öğrenci, “insan gücü” üretme hedefi olan eğitim sisteminin dayattığı “yapay ihtiyaçları” kabul eder.
- Disiplinli İtaatsizlik Örneği: Bir öğrencinin, müfredatın dayattığı konular yerine, gerçekten merak ettiği, derinlemesine sorguladığı, belki de “aykırı” kabul edilen bir alanda kendi başına araştırma yapması ve özgün projeler üretmesi. Bu, okulun dar akademik sınırlarına veya “profesyonel” eğitimin dayattığı “kompetitif güç birikimine” karşı bir duruştur. Bu süreç, öğrencinin içsel motivasyonu ve hakikat arayışı tarafından disipline edilir, mevcut normlara ve beklenen sonuçlara karşı ise itaatsizlik içerir. Bu, öğrencinin kendi “deliliğini” (toplumsal normlara uymayan otantik ifadesini) yaratıcı bir güce dönüştürme çabasıdır.
- İş Yerinde Bürokratik Kontrole Direnmek:
- İmbecilizasyon Örneği: Bir çalışanın, iş yerindeki verimsiz, anlamsız bürokratik prosedürleri veya görev tanımlarını sorgulamadan, tamamen itaatkâr bir şekilde yerine getirmesi. Bu durum, çalışanın “işgücü piyasası için insan gücü üretme” hedefine hizmet eder ve kişinin spontanlığını ve yaratıcılığını yok eder.
- Disiplinli İtaatsizlik Örneği: Bir çalışanın, şirket içi anlamsız kurallara veya hiyerarşik engellere rağmen, süreçleri iyileştirmek, iş arkadaşlarıyla beklenmedik işbirlikleri yapmak veya daha insancıl çalışma yöntemleri önermek için kendi inisiyatifini kullanması. Bu, mevcut “para-faşist pekiştirici ideolojik aygıt” olan iş sistemi içindeki “mekanik rutine” karşı koymaktır. Bu kişi, kendi içsel “radikal ihtiyaçlarını” (yaratıcılık, anlam arayışı) takip ederek disipline olur ve sistemin koyduğu “kontrolün ‘hayır’ına ‘Hayır’ der”.
- Tüketim Toplumunda Yapay İhtiyaçları Reddetmek:
- İmbecilizasyon Örneği: Televizyondaki reklamlardan veya sosyal medyadan etkilenerek, aslında ihtiyacı olmayan, sürekli “yeni” çıkan ürünleri (son model telefon, belirli bir marka giysi vb.) satın alma döngüsüne girmek. Bu durum, “ihtiyaç teknolojisi” aracılığıyla icat edilen ve dayatılan “yapay ihtiyaçları” kabul etmek, bireyin “tüketici” rolüne hapsolmasıdır. Cooper buna “cuculization” veya “imbecilization” der; yani “eğitimimiz, kitle iletişim araçları, popüler ve profesyonel psikoloji yoluyla yaşanan imbecilizasyonumuz”.
- Disiplinli İtaatsizlik Örneği: Bireyin, bu tür yapay ihtiyaçlara karşı bilinçli bir seçim yaparak, “minimal teknolojiye” sahip bir yaşam tarzını benimsemesi. Örneğin, kıyafetlerini onarması, elektronik eşyalarını en uzun süre kullanması, yerel ve sürdürülebilir ürünleri tercih etmesi veya deneyimlere maddi nesnelerden daha fazla değer vermesi. Bu, “kâr odaklı üretim sistemi” tarafından dayatılan “tüketici” rolüne karşı bir itaatsizliktir. Bu seçimler, kişinin kendi değerleri ve özerkliği doğrultusunda yaşamını şekillendirmesiyle disipline edilir.
- Ailesel Normlara Karşı Özgün İlişkiler Kurmak:
- İmbecilizasyon Örneği: Toplumun “ideal aile” tanımına (örneğin, evlilik, çocuk sahibi olma, belirli bir yaşam tarzı) koşulsuz uyum sağlamak, hatta bu normları sorgulamadan içselleştirmek. Cooper, “aileciliğin” (familialism) burjuva ideolojisinin birincil aracısı olduğunu ve bireyleri “itaatkâr bir şekilde boyun eğmeye, özerkliklerinden vazgeçmeye” koşullandırdığını belirtir.
- Disiplinli İtaatsizlik Örneği: Geleneksel aile yapısının ötesine geçerek, bireylerin kendi aralarında karşılıklı güven, özerklik ve saygıya dayalı, toplumsal beklentilerden bağımsız ilişkiler kurması. Bu, çocuk sahibi olma veya “üremeye dönük cinsellik” yerine, “orgazmik cinselliği” (yani bireyin özgür ifadesini) temel alan ilişkiler geliştirmek anlamına gelebilir. Bu, “ailevi itaat” temelinden kaynaklanan “öldürücü sisteme” karşı bir itaatsizliktir ve bireyin kendi otantik ifadesini bulma arayışıyla disipline edilir.
- Dil ve İfade Biçimlerinde Normalliği Aşmak:
- İmbecilizasyon Örneği: Günlük dilde, medyada veya profesyonel iletişimde yaygın olan “banaalleştirici gevezeliği” veya karmaşık jargonları düşünmeden kullanmak. Bu, bilinci körelten ve gerçekliği gizleyen bir “sistematik dezenformasyon” biçimidir.
- Disiplinli İtaatsizlik Örneği: “Deliliğin dili” olarak adlandırılan, metaforik, şiirsel ve sistemin “normal” mantığına aykırı görünen bir ifade biçimiyle konuşmak veya yazmak. Cooper, “bütün sanrının siyasi bir ifade olduğunu” ve “bütün delilerin siyasi muhalifler olduğunu” belirtir. Örneğin, John adlı hastanın “dünya bok dolu, insan bok boklayan insanlar, boku olmayan tek yere işeyeceğim” sözleri, psikiyatrlar için “anlamsız” olsa da, Cooper’a göre sistemin yabancılaşmasını ifade eden “siyasi bir mesele”dir. Bu tür bir dil, “söylenemez olanı ve dile getirilemez olanı ifade etme” çabasıyla disipline edilir ve “normal söylemin” sınırlarını aşarak itaatsizlik gösterir.
Bu örnekler, “disiplinli itaatsizliğin” pasif bir isyandan veya anarşiden ziyade, sistemin dayattığı sahte “normalliği” reddeden, bireysel ve toplumsal özgürleşmeyi hedefleyen, bilinçli, sorumluluk sahibi ve içsel olarak yönlendirilen bir mücadele biçimi olduğunu gösterir. Bu, “sürekli nefret etmekten” ziyade, sistemin sunduğu “güvenlik” ve “normallik” illüzyonuna karşı uyanık olmak ve kendi otantik varoluşunu geri kazanmak için verilen bir mücadeledir.