Einstein kimdir?

Einstein 1905 yılına kadar hiçbir ciddi fizikçinin bilmediği, üniversite yıllarında onu tanıyan hocalarının ise pek önem vermediği bir kimseydi. Zürih Federal Tek-noloji Enstitüsü’nü bitirdiği 1900 yılından, matematikçi bir sınıf arkadaşının (Marcel Grossman) babası onu 1903’te Bern’deki Federal Patent Bürosu’na yerleştirene kadar doğru dürüst bir işi bile yoktu. Ama kendi kendine çalışarak, önce doktora tezi olarak molekül büyüklüklerine ilişkin bir çalışma hazırladı; sonra da 1905 yılında sırasıyla fotoelektrik olay (ışık kuantumunun yeniden keşfi), Brown hareketi (ısıl olayların moleküllerin varlığına bağlı oluşunun kanıtı) ve hareketli cisimlerin elektrodinamiği (özel göreliliğin ortaya konuluşu) üzerine peş peşe üç makale yayımladı. Ardından da kütle ile enerji arasındaki ilişkiyi ortaya koyan “Eylemsizlik cisimlerin enerji içeriğine mi bağlıdır?” adlı makalesini yayımladı. Daha sonra, 500 yıl evvel Galileo Galilei’nin biçimlendirdiği “serbest düşen cisimlerin ivmeleri aynıdır” ilkesinde saklı olan çekim ve eylemsizlik kütlelerinin eşitliği olgusunu bir “özdeşlik” olarak ele alarak, 1915 yılına kadar genel görelilik kuramını geliştirdi. İlginçtir, bunda gereksindiği çok boyutlu ve Öklidyen olmayan geometriyi, gene arkadaşı Marcel Grossman’ın yardımıyla öğrendi. Daha sonraları kuantum fiziğine ciddi bir-iki katkı yaptı; ancak, Werner Heisenberg ve Erwin Schrödinger’in oluşturdukları kuantum mekaniğinin Max Born tarafından getirilen olasılıklı yorumunu bir türlü benimsemeyerek, ömrünün sonuna dek görelilik kuramlarına dayanacak bir “birleştirilmiş kuram” elde edip bunun yerine koymaya beyhude uğraştı.

Einstein’ın ilginç kişiliği çocukluğunda belirmeye başlamıştı. Fizik ve matematiğe ilgisinin uyanmasını da gene çocukluğundaki olaylara bağlayabiliriz:

…Evde annesi ona keman çalıştırıyordu. Bundan hoşlanmıştı ve iyi çalıyordu; bu da hayatı boyunca bırakmadığı bir alışkanlık olacaktı. Albert’in babasının ana gailesi ekonomik durgunluk ortasında aile işletmesinin yürümesini sağlamaktı. Ama kırk yılda bir oğlunun uzaktan da olsa fenle ilgisini uyandırmaya girişiyordu. Bir gün oğluna bir pusula gösterdi. Albert iğnenin neden hep aynı yönü gösterdiğini sordu. Hermann bunun manyetizmadan ileri geldiğini söyledi. Ama Albert manyetizmanın uzayı nasıl aştığını öğrenmek istedi. Buna Hermann’ın verecek bir yanıtı yoktu.

O gece Albert görünmez bir kuvvetin uzayı nasıl aştığını düşünüp durduğu için gözüne uyku girmedi.

Aynı sıralarda “Jakob Amca” küçük çocuğu cebirle tanıştırdı. “Bu bir neşeli bilimdir,” diyordu. “Avına çıktığımız hayvanı bulamadığımızda buna geçici olarak x deriz ve avımızı torbaya atana dek avlanmaya devam ederiz.” Bertl (küçük Albert) buna kısa zamanda kendini kaptırdı.

1891’de Einstein 12 yaşındayken sahneye bir diğer amatör öğretmen çıktı. O günlerde orta Avrupa’daki Yahudi ailelerinde cemaatin yoksul mensuplarından birisini Perşembe günleri yemeğe çağırma geleneği vardı. Einstein ailesi bir tıp öğrencisi olan Max Talmey’i çağırmıştı. Max genç Bertl’e popüler bilim kitapları ödünç veriyor, onun zaten pek aktif olmayan beyni de bunları çabucak yutuyordu. Burada da Einstein hayatı boyunca sürecek bir alışkanlık ediniyordu. Büyük ölçüde hep kendi kendisinin öğretmeni olmuş, öğretmenlerini pek dinlememişti. Kendi ilgilerinin peşinden gitmiş ve her şeyi kendi istediği gibi yapmıştı. Sonuç olağanüstü bir bilgi derinliğinin yanı sıra en basit sınavlarda bile sık sık karşılaşılan zorluklar oldu.

Max Talmey çok geçmeden Einstein’a düzlem geometri kitapları getiriyor, çocuk da hiç vakit yitirmeden kendisine matematik öğretiyordu. Her hafta Max genç Albert’in ilerlemesini yokluyordu, ta ki sonunda “Artık onu izleyemiyorum” diyerek pes edene dek. Nafile bir çaba olarak Max ona tıp ve biyoloji kitapları da okutmak istediyse de, Albert ilgilenmedi. Bunlar yeterli bir entelektüel zorlama getirmiyordu: O yalnızca karmaşık kavramları ve artlarındaki ilkeleri kavramaya ilgi gösteriyordu…(*)

Sonraları anlattığına göre, özel göreliliğin temelini oluşturan ışık hızının değişmezliğini düşünmesine, gençliğinde aklına gelen bir soru -son sınıfa gelirken Münih’teki gimnazyumdan derslerdeki ilgisizliğinden dolayı çıkarıldıktan sonra, ailesinin yaşamakta olduğu Milano Kenti’nden Alp Dağları’na yaptığı yürüyüşler sırasında buzullardan yansıyan Güneş ışınlarının yol açtığı “Bir ışık ışınına yetişirsem ne olur?” sorusu- yol açmış. Bu sorunun kuram geliştikten sonra bulunan yanıtı çok basit: Yok olur!

Einstein’ın tüm biyografileri onu “aktif bir barışçı” olarak niteler. Çocukluğundan başlayan bu karakteri onun gimnazyumdan çıkarılmasına da yol açmıştı. Oysa dünyaca ününde 1. Dünya Savaşı’nın önemli rolü olmuştu. Genel görelilik kuramını geliştirmek için çalışırken, 1912’de ışığın kütleçekimine uğrayacağını anlamış ve bu konuda olası bir gözlemin sonuçlarını hesaplamıştı. Ancak savaş yüzünden bu gözlem yapılamadı. Einstein 1915’te kurama son şeklini vererek, ilk hesaptaki bir eksikliği giderdi ve farklı bir sonuç çıkarttı. 1919’da yapılan gözlemler bu yeni sonuca uygun çıkınca; bunun duyulmasının ardından iki gün içinde bütün dünya Einstein’ı tanır oldu.

50 Soruda Görelilik Kuramları
İbrahim Semiz
Bilim ve Gelecek Kitaplığı