Hastalık mı, Farklılık mı? Kapitalist İdeolojinin “Normal” İnsan Tanımı
Otizm spektrumundaki bireylerin deneyimlerini tanımlamak için kullanılan terimler, sadece klinik bir sınıflandırmanın ötesindedir. Bu kelimeler; “hastalık,” “sendrom” veya “nörolojik farklılık” – her biri, bireyin toplumsal algısını, ona sunulan “tedavi” veya “destek” biçimlerini ve nihayetinde kapitalist sistemin insanı nasıl tanımladığını, neye ihtiyaç duyduğunu derinden etkileyen felsefi ve politik bir tartışmayı temsil eder. Bu kavramsal savaş, otistik bireyin varoluşsal konumunu ve toplumsal değerini belirleyen ideolojik bir mücadeledir.
“Hastalık” Kavramı: Tıbbi Modelin Sömürü Aracı ve Bireysel Suçlama
Otizmi “hastalık” olarak adlandırmak, onu “normal” kabul edilen durumdan bir patolojik sapma olarak konumlandırır; tıpkı bir virüsün veya bakterinin neden olduğu bir enfeksiyon gibi, “tedavi edilmesi” veya “iyileştirilmesi” gereken bir durumdur. Marksist bir perspektiften bakıldığında, bu tıbbi model, kapitalist sistemin işleyişine kusursuz bir şekilde hizmet eder:
- Medikalizasyon ve Kâr Mekanizması: Kapitalizm, kâr elde etme dürtüsüyle, insan deneyiminin ve çeşitliliğinin her alanını metalaştırma eğilimindedir. Otizmin “hastalık” olarak kodlanması, devasa bir tıbbi-endüstriyel kompleksin (ilaç firmaları, özel terapi merkezleri, “kür” vaat eden sözde tedaviler) doğuşuna ve gelişimine zemin hazırlar. Bireyin yaşadığı zorluklar, birer “semptom”a dönüştürülür ve bu semptomların “tedavisi” üzerinden milyarlarca dolarlık bir piyasa oluşur. Otizm, bu bağlamda, sağlık sektörünün bir kâr kapısı haline gelir.
- Bireysel Suçlama ve Yanlış Bilinç: Sorunu “bireyin kendi biyolojik arızasında” veya “hastalıklı beyninde” konumlandırmak, kapitalist sistemin ve toplumsal yapıların (örneğin, katı eğitim sistemleri, erişilemez işyerleri, standart sosyal normlar) sorumluluğunu gizler. Bu, tıpkı yoksulluğu bireysel tembellikle açıklamak gibi, yapısal sorunları bireyin kusuruymuş gibi gösteren bir yanlış bilinç üretir. Sistem, kendi “normal” kalıplarına uymayan bireyi “hasta” ilan ederek, çevresel uyarlamalar yapma yükümlülüğünden kaçınır.
- Disiplin ve Kontrol Mekanizması: “Hasta” etiketiyle damgalanan otistik bireyler, “tedavi” veya “rehabilitasyon” adı altında, kapitalist üretimin gerektirdiği “normalliğe” ve “verimliliğe” uyum sağlamaları için disipline edilir. Otistik özellikler (stimming, farklı iletişim biçimleri, yoğun ilgi alanları) “uygunsuz davranışlar” olarak bastırılmaya çalışılır; çünkü bunlar standartlaşmış üretim süreçlerine veya sosyal etkileşim normlarına “uygun” değildir. Bu, bireyin bedeninin ve zihninin kapitalist üretim ilişkilerine tabi kılınması, bir anlamda bilişsel emeğinin standardize edilmesidir.
“Sendrom” Kavramı: Tanımlayıcı Ama Patolojik Çağrışım Sürer
“Sendrom” terimi (“Otizm Spektrum Bozukluğu” – OSB’deki “bozukluk” ve “sendrom” gibi), belirli belirti ve bulguların bir araya gelmesini ifade eder. Klinik tanı için bir çerçeve sunar ve hizmetlere erişim için bir kategori yaratır. Ancak bu kavram da, “hastalık” kadar olmasa da, patolojik bir çağrışım taşır:
- “Bozukluk” Vurgusu: “Bozukluk” kelimesi, hala bir “eksiklik” veya “arıza” iması taşır. Bu, tıbbi modelden tam olarak kopamayan, bireyi “kusurlu” olarak işaretleyen bir dildir. Bu vurgu, otistik bireylerin kendilik algısını olumsuz etkileyebilir ve kendilerini “tamamlanmamış” hissetmelerine yol açabilir.
- Semptom Odaklılık: Sendrom tanısı genellikle bireyin güçlü yönleri yerine “eksikliklerine” ve “belirtilerine” odaklanır. Bu, kapitalist verimlilik ideolojisiyle örtüşür: Bireyin “sorunlu” yönlerini tespit edip onları “düzeltme”ye çalışmak, böylece potansiyel bir işgücü haline getirmek.
“Nörolojik Bir Farklılık” Kavramı: Nöroçeşitlilik Paradigması ve Kimlik Mücadelesi
“Nörolojik bir farklılık” kavramı ve onun üzerine inşa edilen Nöroçeşitlilik (Neurodiversity) paradigması, yukarıdaki çerçevelere radikal bir karşı çıkıştır. Bu yaklaşım, otizmi insan beyninin doğal bir varyasyonu olarak görür; tıpkı farklı etnik kökenler, cinsiyetler, cinsel yönelimler gibi, insan deneyiminin meşru ve değerli bir parçası olduğunu savunur. Marksist bir perspektiften, bu kavram, kapitalist ideolojiye ve onun insan tanımına karşı verilen politik bir kimlik ve özgürleşme mücadelesidir:
- Damgalama Karşıtlığı ve Özgürleşme: Otizmi “hastalık” algısından çıkarıp “farklılık” olarak konumlandırmak, damgalamayı azaltır. Bu, otistik bireylerin kendilerini “bozuk” değil, “farklı düşünen”, “farklı algılayan” bireyler olarak tanımlamalarına olanak tanır. Bu, bireyin kendi özgün benliğine (tür-özüne) karşı yaşadığı yabancılaşmaya karşı bir direniş ve otantik kimlik inşası sürecidir.
- Sorun Bireyde Değil, Sistemde: Nöroçeşitlilik, sorunu bireyin nörolojik yapısında değil, bireyin farklılıklarına uyum sağlayamayan toplumsal yapıda (katı eğitim sistemleri, erişilemez işyerleri, ayrımcı sosyal normlar) konumlandırır. Bu, kapitalist sistemin çevreyi bireye uyarlamak yerine, bireyi kendine uydurma zorunluluğunun bir eleştirisidir.
- İnsan Değerinin Yeniden Tanımlanması: Kapitalizm, bireyin değerini onun “üretkenliği” ve “verimliliği” üzerinden tanımlar. Nöroçeşitlilik, insan değerinin bu dar kapitalist ölçütlerin ötesine geçtiğini savunur. Her türlü beyin işleyişinin, insanlığa farklı ve değerli katkılar sunabileceğini vurgular. Bu, kapitalist değer anlayışına karşı bir meydan okumadır.
- Sosyal Adalet Hareketi: Nöroçeşitlilik, bir insan hakları ve sosyal adalet hareketinin parçası olarak, ayrımcılıkla mücadele eder ve otistik bireylerin toplumda eşit ve tam katılımlarını savunur. Bu, tüm ezilen sınıfların ve grupların mücadelesiyle kesişir.
Sonuç: Otizm alanındaki terminoloji tartışması, bilimsel bir detaydan çok daha fazlasıdır. Marksist bir perspektiften, bu, insanı kapitalist üretim ilişkileri içinde bir “meta” veya “bozuk bir makine” olarak gören egemen ideolojiye karşı, insan çeşitliliğini, özerkliğini ve onurunu savunan bir sınıf mücadelesidir. “Nörolojik bir farklılık” kavramı, otistik bireylerin kendilerini ait hissetmelerini, damgalamadan kurtulmalarını ve toplumsal engelleri kaldırmak için örgütlenmelerini sağlar. Bu dil, bireyin kendi kimliğini sahiplenmesine ve toplumun da farklılıkları bir zenginlik olarak görmesine olanak tanır. Nihai hedef, bu terminolojinin sadece kelimelerde değil, insanlığın tüm çeşitliliğini kucaklayan, sınıfsız ve sömürüsüz bir toplumsal düzende gerçek anlamını bulmasıdır.
“Nöroçeşitlilik ve Üretkenlik Miti: Kapitalizmin Bedenler Üzerindeki Tahakkümü” konulu yazımızı okuyun.