Hegelyen Farkındalık ve Lacan’ın İmleyen Zinciri: “Kendinde” Varlıktan “Çalınmış Mektup”un Özne Yaratıcılığına

Yazar : Jungish

Hegel’in “kendinde” (potansiyel) ve “kendi için” (gerçekleşen bilinç) kavramları, bir varlığın kendi özüne ulaşma sürecini anlatır. Jacques Lacan’ın Edgar Allan Poe’nun “Çalınmış Mektup” (The Purloined Letter) hikayesine getirdiği yorum ise, bu özü ve özneyi oluşturan gücün, bireyin içindeki bir potansiyelden çok, dışsal bir imleyene ait olduğunu göstererek Hegelyen sürece radikal bir psikanalitik boyut ekler.

Bu iki büyük düşünürü birleştirerek, öznenin oluşumunu ve gerçekliğini nasıl deneyimlediğini gösteren bir sentez yazısı hazırlayabiliriz:


Kendinde’den İmleyenin Zincirine: Öznenin Oluşumu

Hegel’in felsefesinde, bir şeyin “kendinde” olması, onun henüz gerçekleşmemiş (kahve çekirdeği) ya da farkında olmayan (deneyimsiz genç) halidir. Bu varlık, özüne ulaşmak için bir dışsal zorunlulukla yüzleşmeli, dönüşmeli ve “kendi için” olmalıdır.

Lacan, Poe’nun hikayesindeki çalınmış, fakat herkesin gözü önünde duran mektup üzerinden, bu dışsal zorunluluğun tam da dilin yapısı olduğunu iddia eder:

  • Mektup (İmleyen): Lacan için çalınmış mektup, içeriğinden bağımsız olarak saf bir imleyeni temsil eder. Bu imleyen, bir sırrı, bir eksikliği ve dolayısıyla bir güç ilişkisini taşır.
  • Özne (Aktörler): Hikayedeki Kraliçe, Bakan ve Polis Şefi gibi aktörler, imleyenin yer değiştirmesi (yani mektubun el değiştirmesi) tarafından tanımlanır ve rollerini üstlenirler. Mektuba sahip olan, iktidarı elinde tutan olur; mektubu arayan ise, iktidardan mahrum kalmış pozisyonuna düşer.

Hegelyen Düzlemde Lacancı Yorum:

Lacan, Hegelyen gelişimi tersine çevirir. Bir özne “kendi için” (bilinçli ve özerk) olmaz, ancak imleyen zinciri (dil, toplumsal kurallar, arzunun yapısı) tarafından olmaya zorlanır.

  1. “Kendinde” Varlık (Özne Öncesi): Bir insan başlangıçta sadece biyolojik bir potansiyel (Hegel’in “kendinde”si) olarak vardır. Kendi özünün farkında değildir, dil ve toplumsal yapıya girmemiş ham bir varlıktır.
  2. İmleyenin Yer Değiştirmesi (Dışsal Zorunluluk): Öznenin bilinçlenmesi (Hegel’in dönüşümü) bir içsel gelişimle değil, dışsal bir mektup (toplumun ve dilin kuralları, “Büyük Başka”nın arzusu) tarafından tetiklenir. Lacan’a göre, imleyenin yer değiştirmesi, öznelerin eylem, yazgı, reddediş ve kaderlerini belirler. Bizim eylemlerimiz, genetik özelliklerimizden veya karakterimizden çok, imleyenin (yani mektubun) bizi konumlandırdığı yere göre şekillenir.
  3. “Kendi İçin” Olmak Yerine “İmleyenin Etkisi Olmak”: Lacan için, özne tam anlamıyla “kendi için” özerk bir varlığa dönüşmek yerine, mektubun (imleyenin) gölgesinden geçerek onun yansıması olur. Bir kişi, kendi özünü kendinde keşfetmek yerine, imleyenin kendisine verdiği rolü oynarken kendini tanımlar. Mektubu eline alan, mektubun anlamı tarafından ele geçirilir.

Sentez:

Bu iki kavramsal yaklaşımı birleştirdiğimizde, gerçek özgürlüğün ve farkındalığın (kendi için oluş), potansiyelin içten açığa çıkmasından çok, dışsal toplumsal ve dilsel yapıların farkındalığıyla mümkün olduğu sonucuna varırız. Hegel’in “kendinde” durumundan çıkış, Lacan’a göre, dil ve arzunun bizi konumlandırdığı zorunlu, fakat çoğu zaman kör edici rollerin farkına varmakla başlar.

Gerçekten “kendi için” olmak, mektubu elinde tutan kişinin sadece iktidarı değil, aynı zamanda o iktidarın geçici ve yapısal bir illüzyon olduğunu da anlamasıdır.