Hobbes’un Doğa Durumu ile Rousseau’nun Asil Vahşisi: Zıtlıkların Felsefesi ve Siber Savaşların Gölgesinde Yeni Bir Okuma

İnsanlığın İlk Hali: Hobbes’un Kaos Düşüncesi

Thomas Hobbes, insanlığın devlet öncesi varoluşunu “doğa durumu” olarak tanımlar; bu, bireylerin mutlak özgürlük içinde olduğu, ancak bu özgürlüğün kaosa ve çatışmaya yol açtığı bir haldir. Hobbes’a göre, insan doğası bencil, rekabetçi ve güvensizdir. Herkesin herkesle savaş halinde olduğu bu evrede, yaşam “yalnız, yoksul, iğrenç, vahşi ve kısa”dır. Bu kaos, Hobbes’un güçlü bir merkezi otoriteye, yani Leviathan’a olan ihtiyacını meşrulaştırır. Doğa durumu, insanlığın hayatta kalma içgüdüsünün çıplak bir yansımasıdır; güvenliğin değil, korkunun egemen olduğu bir sahnedir. Hobbes’un bu karamsar bakışı, bireysel özgürlüğün sınırsızlığının toplumsal düzeni imkânsız kıldığına işaret eder. Siber savaşlar bağlamında, bu kaos fikri, dijital alanda bireylerin ve grupların sınırsız hareket serbestliğinin çatışmalara yol açtığı bir çağda yeniden anlam kazanır. İnternetin anonimliği ve kontrolsüzlüğü, Hobbes’un korkularını çağdaş bir düzlemde canlandırır.

Rousseau’nun İdealize Edilmiş Özgürlüğü

Jean-Jacques Rousseau’nun “asil vahşi” miti, Hobbes’un doğa durumuyla taban tabana zıttır. Rousseau, insanlığın devlet öncesi halini bir altın çağ olarak resmeder; burada bireyler özgür, eşit ve doğayla uyum içindedir. Asil vahşi, ne bencildir ne de çatışmacı; doğanın sunduklarıyla yetinir ve toplumsal hiyerarşilerin yükünden muaftır. Rousseau’ya göre, uygarlık, insanın bu saf halini bozmuş, özel mülkiyet ve toplumsal sözleşmelerle eşitsizlikleri doğurmuştur. Bu romantik vizyon, Hobbes’un karanlık kaos tasvirine karşı bir ütopyadır. Rousseau’nun doğa durumu, bireysel özgürlüğün değil, doğayla bütünleşmiş bir varoluşun yüceltilmesidir. Ancak siber savaşlar bağlamında, Rousseau’nun asil vahşisi, dijital dünyanın anonim özgürlüklerinde değil, bireylerin veri zincirlerine hapsolduğu bir gerçeklikte kaybolur. İnternet, Rousseau’nun saflık idealini değil, Hobbes’un çatışma öngörüsünü destekler gibi görünür.

Zıtlıkların Kökleri: İnsan Doğasına Farklı Yaklaşımlar

Hobbes ve Rousseau’nun doğa durumu anlayışlarındaki zıtlık, insan doğasına dair felsefi varsayımlarından kaynaklanır. Hobbes, insanın özünde rasyonel ama bencil olduğunu savunur; bu bencillik, kaynaklar için sonsuz bir rekabete yol açar. Rousseau ise insanın doğuştan iyi olduğunu, ancak toplumun onu yozlaştırdığını öne sürer. Hobbes’un doğa durumu, bireylerin kendi çıkarlarını koruma içgüdüsüne dayanırken, Rousseau’nun asil vahşisi, bireyin doğayla uyumlu bir saflığına vurgu yapar. Bu zıtlık, insanlığın özüne dair evrensel bir soruyu ortaya koyar: İnsan, kaosu mu yoksa uyumu mu temsil eder? Siber savaşlar, bu soruya Hobbesçu bir yanıt sunar; dijital alanda devletlerin, hackerların ve bireylerin çatışmaları, sınırsız özgürlüğün kaosa dönüştüğünü gösterir. Rousseau’nun asil vahşisi, dijital dünyada bir nostalji olarak kalır; çünkü teknoloji, insanın saflığını değil, güç arzusunu büyütür.

Siber Savaşlar: Hobbes’un Doğa Durumunun Dijital Yankısı

Siber savaşlar, Hobbes’un doğa durumu kavramını modern bir bağlamda yeniden canlandırır. Dijital dünya, anonimlik ve sınırsız erişimle, bireylerin ve devletlerin mutlak özgürlük peşinde koştuğu bir alandır. Ancak bu özgürlük, siber saldırılar, veri hırsızlığı ve dezenformasyon gibi tehditlerle kaosa dönüşür. Hobbes’un “herkesin herkesle savaşı” fikri, devletlerin siber silahlarla birbirine üstünlük sağlamaya çalıştığı, bireylerin ise veri mahremiyetini kaybettiği bir çağda yankılanır. Ulus-devletlerin siber ordular kurması, Hobbes’un Leviathan’ının dijital bir versiyonunu çağrıştırır; güçlü bir otorite, kaosu kontrol etmek için yeniden sahneye çıkar. Ancak Rousseau’nun asil vahşisi, bu dijital kaosta bir yer bulamaz; çünkü siber dünya, doğayla uyumu değil, güç ve kontrol mücadelesini öne çıkarır.

Geleceğin Dünyası: Kontrol mü, Özgürlük mü?

Siber savaşlar, Hobbes’un doğa durumunun yalnızca bir yankısı mı, yoksa yeni bir versiyonu mu? Dijital çağ, Hobbes’un öngördüğü kaosu yeniden üretirken, aynı zamanda yeni bir toplumsal sözleşme ihtiyacını ortaya koyar. Devletlerin ascendancy, siber güvenlik protokolleri ve uluslararası iş birliği gibi modern Leviathan’lar, dijital kaosu kontrol altına almaya çalışır. Ancak bu kontrol, bireysel özgürlükleri kısıtlayarak Rousseau’nun asil vahşisinin saflığını tamamen yok mu eder? Siber dünya, Hobbes’un karamsar vizyonunu desteklerken, bireylerin veri egemenliği ve mahremiyet talepleri, Rousseau’nun özgürlük idealini hatırlatır. Geleceğin dünyası, bu iki düşünürün felsefeleri arasında bir gerilimle şekilleniyor: Kontrol ve güvenlik mi, yoksa sınırsız özgürlük mü? Siber savaşlar, bu sorunun cevabını ararken, insanlığın kendi doğasıyla yüzleşmesini zorunlu kılıyor.