İçimizdeki Gelin ve Damat Kavgası: Beyim, Önce Kendi Evini Topla!
Yazar: Âkil Bîçare
(Mahallemizdeki Hüsnü Bey ile Fidan Hanım’ın iç savaşından ders alalım.)
Aziz Komşularım, Kıymetli Dostlarım!
Bakınız şimdi, bu mektepli psikologlar diyorlar ki, dünya bir köy oldu (küresel köy diyorlar), lakin bizim mahallemizdeki erkekle kadın hâlâ birbirine düşman gibi bakıyor. Neden? Çünkü diyorlar, “dışarıda ne varsa, içimizde de o vardır!”
Yani, Fidan Hanım ile Hüsnü Bey dışarıda bir türlü anlaşamıyorsa, bunun sebebi, kendi içlerindeki Fidan ve Hüsnü’nün de birbiriyle papaz olmasıdır.
I. Yaralı Erkeğin (Hüsnü Bey) Dramı: Ejderha Cinayeti
Bizim Hüsnü Bey’i düşünün. Klasik bir “eski düzen” adamıdır. İşinde gücünde, otoriteyi sever.
| Karakterin İç Dünya Yansıması | Gündelik Hayatta Sergilenen Hali |
| Bilinçdışı Ejderha Katliamı: Hüsnü Bey’in içindeki o güçlü “Eril” (kahraman) diyor ki: “Hayatta kalmak için doğayı, duyguyu, her türlü zayıflığı ezmelisin! Ejderhayı (dişiliğin karanlığını) öldür!” | Evde Kontrol Takıntısı: Eşi Fidan Hanım’ın bir hobisine, bir fikrine hemen karşı çıkar. “Ne o öyle boş işler? O parayla fatura ödeyelim!” der. Fidan Hanım’ın yaratıcı enerjisini (dişilliğini) bir tehdit gibi görüp onu bastırır. |
| Ataerkil Korku: Erkekliği, duygusuzluk ve katılıkla özdeşleştirir. “Erkek adam ağlamaz!” der. | Duygusal Kısırlık: İş yerinde sıkıntı yaşasa, evde karısına derdini açmaz. İçine atar, sonra bu bastırılmış öfke bir cinnet gibi aniden patlar. Othello gibi, sevdiği şeyi (ilişkinin sıcaklığını) kontrol manyaklığıyla boğar. |
| Materyalizm Tuzağı: Ejderhayı öldürdüğünü sanırken, aslında ejderhanın annesi olan “Madde Ana”ya (paraya, mala) tapmaya başlar. | Tüketim Bağımlılığı: Bütün varlığını işe, paraya ve gösterişe adar. Hayatının anlamı, lüks otomobiller, pahalı kol saatleridir. Ruhsal boşluğunu somut eşyalarla doldurmaya çalışır. |
Sonuç: Hüsnü Bey, özgür olacağım derken, kendi korkusunun ve eski ataerkil düzenin kölesi olmuştur. O bir **”Yaralı Damat”**tır.
II. Yaralı Kadının (Fidan Hanım) Çabası: Moneta’nın Işığı
Fidan Hanım’ın hikayesi ise, “kayıp dişilin aranışı” meselesidir. O da bu ataerkil sistemden payına düşeni almış, yaralanmıştır.
| Karakterin İç Dünya Yansıması | Gündelik Hayatta Sergilenen Hali |
| Moneta’nın Acısı: Fidan Hanım’ın içinde Keats’in bahsettiği gibi “kırık kalpli kadın” figürü yaşar. Kendi yaratıcı gücü ve sezgileri, baskı altında ezilmiştir. | Reddetme ve Geri Çekilme: Kocasının (Hüsnü Bey) baskıcı tutumu yüzünden, kendi fikirlerini, yaratıcılığını ve hatta sezgisini gizlemeyi öğrenmiştir. Bir süre sonra “Ne yapsam boş” deyip, her şeye karşı duygusal bir küntlük geliştirir. |
| Kendi Gücünden Korkma: Kendi bedensel ve sezgisel gücüne (dişilliğe) güvenmek yerine, toplumsal olarak kabul gören “eril” kalıplara sığınmaya çalışır. | Negatif Animus (Katı İç Ses): Kendi kendisine acımasızca eleştirir. “Ben yeterince zeki değilim,” “Şunu beceremem,” diye içinden konuşur. Kendi içindeki zorbayı yaratmıştır. |
| Dönüşüm Çabası: Eşinden gelen baskıya karşı savaşmak yerine, içsel erilini (irade, kararlılık) uyandırıp, o enerjiyi kendi özgürlüğünü kazanmak için kullanmaya başlar. | Sınır Koyma Eylemi: Kocasının kontrolcü tavrına “Buraya kadar Hüsnü Bey! Ben falanca kursa yazılıyorum, sana hesap verecek değilim,” diyerek sağlam bir sınır çizer. Bu, ejderhayı öldürmek değil, onu dönüştürmeye başlamaktır. |
III. Kutsal Evlilik (Yeni Kudüs): Sözün Ötesinde Bütünleşme
Bu iki yaralı ruhun kurtuluşu, içsel bir evlilik ile mümkündür.
- Hüsnü Bey’in İyileşmesi: Hüsnü Bey, kontrol manyaklığından vazgeçip, dişilin sezgisine (Fidan Hanım’ın duygularına) kulak vermeyi öğrenir. Kendi içindeki kırılganlığı ve şefkati (bilinçli dişiliğini) kabul eder.
- Fidan Hanım’ın İyileşmesi: Fidan Hanım, kendini eleştiren o katil sesi susturup, erilin disipliniyle (içsel eril iradesiyle) kendi yaratıcı enerjisini somut bir eyleme döker.
İşte o zaman, bu iki insan, birbirinin eksik parçasını aramak yerine, kendi içinde tam ve bütün olur. Artık pazarlık etmezler, çünkü birbirlerinin içindeki ihtiyacı zaten duyarlar. Onların ortaklığı, dünyaya yayılan yaratıcı bir enerjiye dönüşür; ne Fidan Hanım kısıtlanır, ne de Hüsnü Bey güç manyaklığıyla boğulur.
Bu, sadece komşuluk ilişkilerinin değil, bütün bir dünyanın huzura ermesinin tek yoludur vesselam!


