Kabadayının Diz Çöküşü: Ruhun O Kutsal Kudreti (Phallos) Neden Bir “Teslimiyet” Ürünüdür?
Yazan: Jungish
Biz “erkeklik” deyince, “kudret” deyince aklımıza ne gelir? Güç, iktidar, yumruk, kaba kuvvet, “benim dediğim olacak” narası, değil mi? Lakin bu Jung mektebinin o pek bilge hanımefendileri (Marion Woodman gibi) çıkıp diyor ki: “Durun bakalım efendiler! Sizin o ‘kudret’ diye taptığınız şey, o ruhsuz, o kaba saba ‘fallus’tur. Asıl marifet, o büyük ‘P’ harfli, o kutsal ‘Phallos’tadır!”
İyi, hoş… Peki, bu ikisi arasındaki fark nedir? Ve asıl bomba sual: Bu ikincisi, bu “kutsal” olanı, nasıl olur da bir “erkeklik” sembolü iken, bizzat “dişil bir enerji” marifetiyle, hem de “teslim olarak” peyda olur?
Bu, efendim, kabadayının, derviş olmak için diz çökmesi gerektiği gibi bir acayip bilmecedir. Gelin, bu simya formülünü, bizim anladığımız dilden bir deşelim.
Azizim,
Evvela şu iki ayrı “erkeklik” suretini bir terazinin kefelerine koyalım da, hangisi kaç okka çekiyor, bir görelim.
Birinci Kefe: O Kaba Saba, O Gürültücü “fallus” (Küçük ‘f’ ile)
Bu “fallus” denilen meret, işin en ham, en hayvani, en de cahil halidir. Bu, bizim mahalledeki o bıçak sırtı kabadayının yumruğudur.
- Bu, iktidar hırsıdır. Kontrol etmek, hükmetmek, ele geçirmek, zorlamak ister.
- Bu, bedenin esiridir. Bütün kudreti, o fiziksel organdan, o kaba kuvvetten ibaret sanır. O kadar ki, bu hekimler, o “İktidarsız Balıkçı Kral” masalını buna misal verirler: Tahtı vardır, iktidarı vardır, lakin bereketi (yaratıcılığı) yoktur, çürümüştür.
- Bu, yıkıcıdır. O Mısır masalındaki gaddar Set’tir. Yaratıcılığı (Osiris’i) kıskanır, onu parçalar ve en mühim parçasını, yani o fiziksel “fallus”u nehre atar. Çünkü bu kaba kuvvet, kendinden olmayanı, anlamadığını yok etmek ister.
- Bu, fabrikatörün o zehir püskürten bacası, o tabiatın ırzına geçen hırsıdır. Bu, bir “füze”, bir “bomba”dır; yani dişil olanı, hayatı katleden bir silahtır.
Velhasıl, bu “fallus”, sadece kendi egosunu, kendi şehvetini bilen, kör, sağır ve pek de yıkıcı bir kuvvettir.
İkinci Kefe: O Kutsal, O Yaratıcı “Phallos” (Büyük ‘P’ ile)
Gelelim madalyonun öbür yüzüne… O haşmetli, o büyük harfli “Phallos”a… Bu, efendim, bir yumruk değil, bir ruhtur. Bir kabadayının eline tespih alıp, bir tekkenin köşesinde “arif”e dönüşmüş halidir.
- Bu, yaratıcı kudrettir. Bu, bir şairin kalemi, bir sanatkârın o mermere hayat veren çekicidir. “Söz’ün beden olmasıdır.”
- Bu, bereketlidir. Bu, fiziksel bir organ değil, bir “arketip”tir; yani o ilahi yaratma fikrinin kendisidir.
- Bu, diriliştir. Bu, o yıkılan Osiris’in, o kaba kuvvetle yok edilemeyen “ruh”udur.
Asıl Muamma: Bu İkinci Kudret Nasıl Peyda Olur?
İşte zurnanın en fena zırt dediği yer burası. Bu “Phallos”, daha çok bağırarak, daha sert yumruk atarak, yani “fallus”u büyüterek elde edilmez.
Tam aksine! O, ancak ve ancak “arketipsel dişil enerji” marifetiyle ve “teslimiyet” yoluyla doğar.
Bu ne demek, efendim?
“Dişil enerji” (ki bu hem erkekte hem de kadında bulunur) dediğimiz şey, bir “kabul etme”, bir “içine alma” ve bir “dönüştürme” kabiliyetidir. O, bir rahimdir, bir topraktır. O, acele etmez, zorlamaz; bekler, alır ve içinde yepyeni bir hayat yaratır.
O kaba saba, o her şeyi kontrol etmeye çalışan “fallus” kibri (yani bizim o “ben bilirim, ben yaparım” diyen egomuz), ne vakit ki “Ben bu işi tek başıma çözemiyorum,” der, ne vakit ki o kibir atından iner (Havari Pavlus’un Şam yolunda attan düşmesi gibi)… İşte o an, o “teslim olur”.
Neye teslim olur? Kendi içindeki o “dişil” bilgeliğe, o “kabul edici” ruha…
İşte o an, bir simya hadisesi gerçekleşir:
O Mısır masalındaki İsis’i (dişil bilgelik) düşünün. Kocasının (Osiris) o kayıp, o fiziksel “fallus”unu (kaba gücü) bulamaz. O parça artık yoktur, nehre atılmıştır. İsis ne yapar? “Eyvah, iktidar gitti!” diye dövünmez. O, daha büyük bir şey yapar. O, aşkının ve içsel gücünün kudretiyle, o fiziksel parçanın yerine onun kutsal bir imajını, bir “Phallos”u yaratır.
İşte bu, kaba kuvvetin (“fallus”) öldüğü ve ruhani, yaratıcı kudretin (“Phallos”) doğduğu andır. Ve bu doğum, ancak “dişil” olanın o “aşkla yaratma” ve “dönüştürme” kabiliyetine, o kaba “erkek” inadının “teslim olmasıyla” mümkün olur.
Velhasıl kelam, bu ecnebi hekimlerin bize demeye getirdiği şudur: Hakiki kudret, o etrafa yumruk sallayan kabadayıda (“fallus”) değildir. Hakiki kudret (“Phallos”), o kabadayı, kendi içindeki o bilge kadına (“dişil” arketipine) “Ben sensiz bir hiçim, beni tamamla,” diye teslim olduğu vakit doğan o ilahi çocukta, o yaratıcı ruhtadır.
Yani kudretin sırrı, daha çok zorlamakta değil, o zorbalıktan vazgeçip, aşkla “kabul etmeyi” bilmektedir. Ne acayip bir muamma, değil mi?
#Fallus #Phallos #MarionWoodman #CarlJung #Psikoloji #Arketip #ErilEnerji #DişilEnerji #Teslimiyet #HüseyinRahmiGürpınar #İsisveOsiris #Bireyleşme #KıssadanHisse


