Klüjokrasi’nin Labirentleri: Kapitalist Devlette Hizmetlerin Çatışması
“Klüjokrasi” (kludgeocracy) kavramı üzerinden, otistik bireylere sunulan hizmetlerin nasıl bir labirente dönüştüğünü ve bunun neden sistemsel bir başarısızlık olduğunu inceleyeceğiz.
Giriş
“Klüjokrasi”, genel olarak, bütüncül bir plan olmaksızın, acil ve geçici çözümlerle, yamalı bohça gibi bir araya getirilmiş, uyumsuz ve verimsiz sistemleri ifade eder. Otistik bireylere yönelik hizmetlerin sunumu, maalesef tam da bu tanıma uyar. Bu yamalı sistem, bireylerin ve ailelerin hayatını kolaylaştırmak yerine, onları bitmek bilmeyen bir bürokrasi labirentine hapseder. Marksist bir perspektiften bakıldığında, bu “klüjokrasi”, kapitalist devletin ve piyasa dinamiklerinin, toplumsal sorunlara gerçekten çözüm bulmak yerine, onları yönetmeye ve metalaştırmaya çalıştığının bir göstergesidir.
1. Hizmetlerin Parçalı ve Piyasa Odaklı Yapısı: “Her Derde Ayrı Bir Dükkan”
Kapitalist devlet, “sosyal devlet” olma iddialarına rağmen, kamusal hizmetleri zayıflatma ve onları piyasanın insafına bırakma eğilimindedir. Otizm hizmetlerinde de bu durum açıkça görülür:
- Koordinasyonsuzluk ve Tek Giriş Noktasının Yokluğu: Otistik bir çocuğa tanı konulduğunda veya yetişkin bir otistik birey destek arayışına girdiğinde, karşısına çıkan sistem bir bütünsellik sunmaz. Aileler, sağlık (doktorlar, hastaneler), eğitim (özel eğitim kurumları, okullar), sosyal hizmetler (engelli maaşı, bakım desteği) ve istihdam (işe yerleştirme programları) gibi birbirinden kopuk birçok kurumla ayrı ayrı muhatap olmak zorunda kalır. Her bir kurumun farklı başvuru koşulları, evrakları ve bekleme listeleri vardır. Sanki her derde ayrı bir dükkan açılmış ama bu dükkanlar birbirini tanımıyor gibidir.
- Örnek: Bir anne, otistik çocuğunun hem konuşma terapisine, hem özel eğitime, hem de duyusal bütünleme terapisine ihtiyacı olduğunu öğrenir. Bu terapilerin her biri farklı bir kurumda, farklı bir uzmanda, farklı saatlerde verilir. Annenin tüm bunları koordine etmesi, çocuğunu oradan oraya taşıması, sürekli evrak işleriyle uğraşması gerekir. Bu, annenin zamanını, enerjisini ve zaten kısıtlı olan kaynaklarını sömüren bir süreçtir.
- Kamusal Hizmetlerin Metalaşması: Kapitalizm, sağlık ve eğitim gibi temel hakları bile bir “meta”ya, yani alınıp satılan bir ürüne dönüştürme eğilimindedir. Devletin kamusal hizmetleri yeterince finanse etmemesi, özel sektörün bu alana girmesine neden olur.
- Örnek: Özel özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri mantar gibi biter. Bu merkezler, çoğu zaman kâr maksimizasyonu güdüsüyle hareket ederler ve bilimsel, etik yaklaşımlardan ziyade, “hızlı çözüm” veya “mucizevi iyileşme” vaatleriyle aileleri çekerler. Kaliteli hizmet pahalı hale gelirken, yoksul aileler bu hizmetlerden mahrum kalır veya daha düşük kaliteli hizmetlere mahkum olurlar.
2. Klüjokrasi’nin Sınıfsal Sonuçları: Yükün Yoksulların Üzerine Yıkılması
Klüjokrasinin en acımasız sonucu, yarattığı yükü en çok ihtiyacı olanların, yani yoksul ve alt sınıf ailelerin üzerine yıkmasıdır:
- “Vaka Yöneticisi” Olmaya Zorlanan Aileler: Sistemin karmaşıklığı, aileleri zorunlu olarak kendi çocuklarının “vaka yöneticisi” yapar. Bu rol, eğitimli, zamanı ve finansal kaynağı olan aileler için bile zorluyken, yoksul, daha az eğitimli veya tek ebeveynli aileler için neredeyse imkansızdır. Bu durum, yoksulluk tuzağını pekiştirir; zira aileler, sistemin labirentinde kayboldukça, çocukları da hak ettikleri desteği alamaz ve gelişimleri sekteye uğrar.
- Finansal ve Bürokratik Engeller: Her bir hizmet veya kurum için ayrı ayrı yapılan başvurular, doktor raporları, komisyon onayları, ulaşım masrafları, hatta beklenen “torpiller”, yoksul aileler için aşılmaz engellerdir. Bu süreçler, zaten kısıtlı olan gelirlerini daha da eritir.
- Sosyal Güvenlik Ağlarının Zayıflığı: Kapitalist devlet, sosyal güvenlik ağlarını (engelli maaşları, bakım destekleri, işsizlik ödenekleri) genellikle yetersiz bırakır. Bu da yoksulların, çocuklarının özel ihtiyaçları için yeterli kaynağa sahip olamamasına neden olur. “Klüjokrasi”, bu zayıf ağlardaki delikleri daha da büyütür.
3. Yetersiz ve Kalitesiz Hizmetler: Sorunu Çözmek Değil, Yönetmek
Klüjokrasi, aslında sistemin toplumsal sorunları (bu durumda otizmli bireylerin topluma katılımı ve refahı) gerçekten çözmek yerine, onları yönetmeye çalıştığının bir göstergesidir:
- “Tıbbi Model”in Hakimiyeti: Hizmetler, genellikle otizmi “düzeltilmesi gereken bir hastalık” olarak gören tıbbi modelin etkisindedir. Bu durum, bireyin farklılıklarını anlamaya ve onu olduğu gibi kabul etmeye yönelik yaklaşımlar yerine, “davranışsal problemlerini gidermeye” veya “normalleştirmeye” odaklanır. Oysa otistik bireylerin temel ihtiyacı, özgün kimlikleriyle kabul görmek ve kendilerine uygun çevresel düzenlemelerle desteklenmektir.
- Sistemin Kendi İç Çatışması: Farklı kurumların farklı felsefelerle çalışması (örneğin, eğitimde kaynaştırma ideali varken, özel eğitimde yoğun davranış değiştirme programları), hizmet alanları arasında çatışma ve çelişki yaratır. Bu, hizmetlerin kalitesini düşürür ve bireyin tutarlı bir destek almasını engeller.
Sonuç: Klüjokrasi Kapitalizmin Bir Aracından Başka Bir Şey Değildir
Yoksulluk tuzağının gölgesinde ortaya çıkan “klüjokrasi”, otistik bireylerin ve ailelerinin hayati hizmetlere erişimini engelleyen, acımasız ve verimsiz bir sistemdir. Marksist bir perspektiften, bu durum, kapitalist devletin ve piyasanın, toplumsal sorunları kendi kâr güdüsüyle ve sınıf çıkarları doğrultusunda “çözmeye” çalıştığının, ancak aslında onları yeniden ürettiğinin somut bir kanıtıdır.
Bu labirentten çıkmak için:
- Kamusal ve Kapsamlı Hizmetler: Sağlık, eğitim ve sosyal hizmetlerin piyasanın denetiminden çıkarılıp, kamusal, parasız, bütüncül ve koordineli bir yapıya kavuşturulması elzemdir.
- Hak Temelli ve Nöroçeşitlilik Odaklı Yaklaşım: Otistik bireyleri “hasta” veya “arıza” olarak gören değil, onların insan haklarını ve nörolojik farklılıklarını bir zenginlik olarak gören bir felsefenin benimsenmesi.
- Sınıfsal Adalet: Klüjokrasinin neden olduğu eşitsizlikleri gidermek için, yoksul ailelere ve alt sınıflara yönelik özel ve kapsamlı destek programları oluşturulması.
Yoksulluk tuzağını kıran ve otistik bireylerin tam katılımını sağlayan gerçek bir çözüm, ancak kapitalist sistemin bu “yamalı” ve sömürücü yapısının topyekûn bir dönüşümle ortadan kaldırılmasıyla mümkündür.
“Yoksulluk Tuzağı ve Bireysel Direniş: Umudun Hikayeleri”