Normalliğin İcadı

“Normallik İmparatorluğu” kitabının ikinci bölümü olan “Normalliğin İcadı” (The invention of normality), sağlık ve insan sağlığına dair anlayışların, geleneksel uyum/denge kavramından istatistiksel normalliğe nasıl kaydığını detaylandırır. Bu değişim, yalnızca bilimsel bir ilerleme olarak değil, aynı zamanda çağın ekonomik ve ideolojik dönüşümlerinin bir yansıması olarak sunulur.

Bölümün temel noktaları şunlardır:

  • Uyumdan Normalliğe Geçiş: Antik dünyada, Hipokrat geleneğinde ve diğer kadim tıbbi felsefelerde (Hindistan’daki Ayurvedik gelenek, Antik Çin tıbbı, İnka gelenekleri gibi) sağlık, bireyin içindeki veya birey ile çevresi arasındaki bir denge veya uyum (harmony or balance) meselesi olarak görülüyordu. O dönemde “normal kalp hızı” veya “normal bilişsel yetenek” gibi istatistiksel bir norm anlayışı yoktu. Hastalık, bu uyumun bozulması anlamına geliyordu. Bu anlayış, sömürgecilik, Aydınlanma ve özellikle kapitalizmin yükselişine kadar egemenliğini sürdürdü.
  • İstatistiksel Normun Doğuşu:
    • Hata Eğrisi ve Doğrulukla İlişkisi: Modern anlamda “ortalama” kavramı, 16. yüzyılda astronomlar tarafından gezegenlerin hareketini tahmin etmek için geliştirilen istatistiksel analizlerle ortaya çıktı. Alman matematikçi Carl Friedrich Gauss’un 1801’de geliştirdiği çan eğrisi şeklindeki “hata eğrisi”, “normal” olanı doğrulukla ilişkilendirirken, sapmayı “hata” olarak damgaladı.
    • Fransız Devrimi’nin Rolü: Fransız Devrimi (1789-1799), toplumu standardize etme ve nicel olarak ölçme ihtiyacını tetikledi. Bu, metrik sistemin, ağırlık ölçülerinin ve harita yapımının standartlaştırılması gibi yeni istatistiksel yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açtı. “Normal durum” terimi, 1820’lerde Fransız karşılaştırmalı anatomi literatüründe ve 1830’larda tıbbi metinlerde yer almaya başladı.
    • Adolphe Quetelet ve “Ortalama Adam”: Belçikalı istatistikçi Adolphe Quetelet, 1835 tarihli çığır açan kitabı “Ortalama Adam” (l’homme moyen) ile insan normalliği üzerine radikal yeni bir bilim önerdi. İskoç askerlerin kayıtlarını inceleyerek boy, kilo gibi özelliklerin ortalamalarını çıkardı ve bu kavramın “sağlığın normal durumunu” anlamak için faydalı olacağını savundu. Vücut Kitle İndeksi (BMI) gibi kavramları geliştirmesi, insan mekanik işleyişinin giderek daha hassas bir şekilde “normal” olana göre değerlendirilmesini sağladı.
    • Normalliğin İdeal Olarak Konumlanması: Quetelet, “ortalama adamı” mükemmelliğin bir tipi olarak öne sürerek, onun oranlarından veya koşullarından sapan her şeyi “ucube” veya “canavarca” olarak nitelendirdi. Bu, ortalama olanı sağlık, ahlaki iyilik ve mükemmellikle ilişkilendirdi. Aynı zamanda, “ortalama adam” kavramı, ulus-devletle ilişkilendirilerek burjuva ve milliyetçi hiyerarşileri (örneğin beyaz, orta sınıf erkekler) doğallaştırmaya hizmet etti.
  • “Ortalama Anlayışın” Gelişimi: İngiltere’de kapitalizmin şafağında, “ortalama anlayış” (mean understanding) kavramı, bilişsel engelli kişilerin mülk mirasından dışlanması ve mülkiyetin “normal” anlayışa sahip uzak akrabalara geçmesini sağlamak için hukuki bir araç olarak geliştirildi. Başlangıçta istatistiksel bir temeli olmayan bu kavram, daha sonra Quetelet’in etkisiyle istatistiksel yöntemlerle ilişkilendirildi.
  • Frenoloji ve Hiyerarşilerin Pekiştirilmesi: Franz Gall’ın frenoloji (kafatası şekli ile zihinsel yetenekler arasında bağlantı kurma) bilimi, istatistiksel normalliği kullanarak bilimsel meşruiyet kazanmaya çalıştı. Endüstriyel Britanya’da yaygınlaşan frenoloji, insanların (özellikle beyaz, orta sınıf erkeklerin) kendi zihinsel yeteneklerini hayali bir istatistiksel kolektifin içinde konumlandırmalarına yardımcı oldu ve ırk, biliş ve sosyal sınıf arasındaki kültürel anlayışları ve hiyerarşileri güçlendirdi. Bu süreçte, antik bilgelik kavramlarının yerini istatistiksel temelli yeni bir anlayış aldı.
  • Büyük Kapatılma (The Great Confinement): Kapitalizmin yükselişiyle birlikte, “deli” ve bilişsel engelli kişiler de dahil olmak üzere, “işsizlik” veya “aylaklık” ile ilişkilendirilen gruplar, “büyük kapatılma” (great confinement) adı verilen ve asılları Michel Foucault’nun eserinde ele alınan karseral sistemlerde (akıl hastaneleri, cezaevleri, düşkünler evleri) sistematik olarak tecrit edilmeye başlandı. Bu, özellikle Sanayi Devrimi’nin getirdiği üretkenlik ve nüfus kontrolü kaygılarıyla beslendi. Bu kapatılma, Avrupa imparatorluklarının sömürgelerine de yayıldı ve ırkçı ideolojilerle birleşti.
  • Psikiyatrinin Doğuşu ve Tedaviye Odaklanma: 19. yüzyılın ortalarında, psikiyatri bir tıp dalı olarak ortaya çıktı. Akıl hastanelerinin işlevi, başlangıçtaki tecrit ve cezalandırma odağından, hastaların “tedavi edilmesi” veya “normalliğe döndürülmesi” fikrine doğru kaydı. Bu değişim, kısmen Philippe Pinel gibi liberal reformcuların etkisiyle gerçekleşti, ancak daha da önemlisi, kapitalist sistemin nüfusu “manipüle edilebilir insan materyali” olarak görmesiyle ilişkiliydi. Amaç, “deli” olanları topluma veya iş gücüne döndürerek ekonomik kaynak olarak kullanmaktı.

Sonuç olarak, bu bölüm, “Normallik İmparatorluğu”nun başlangıcını ortaya koyar: beden ve zihnin “makine” olarak yeniden yorumlanması ve “normallik” kavramının icat edilmesiyle, insanların sistematik olarak zihinsel ve nörolojik yeteneklerine göre sıralandığı, bunun bilimsel olarak meşrulaştırıldığı ve aslında kapitalizmin temel mantığından türeyen bir tahakküm aygıtının nasıl kurulduğunu gösterir. Bu normallik anlayışı, toplumsal hiyerarşileri doğal bir düzenin parçası gibi sunarak gizlemeye hizmet etmiştir.

Kaynak : “Normallik İmparatorluğu” (Empire of Normality) Robert Chapman