O Pek “Muntazam” Sofradaki Canavar: “Normal Bir Aile” Denen O Acayip Maskaralık Üzerine Bir Kıssa

Geçen gün, bu “A Normal Family” (Yani, Normal Bir Aile) ismindeki, Kore diyarından çıkma bir acayip hikâyenin filmini izledim. Adına bakıp da aldanmayın sakın! “Normal” dedikleri şeyin, o en pespaye, o en çürümüş ahlaksızlığın bir süslü kılıfı olduğunu, insanın suratına bir tokat gibi çarpıyorlar.

Gelin, bu “pek muntazam” sofradaki o tekinsiz curcunaya, aklımız erdiğince bir bakalım.

Yazan: Jungish

Azizim,

Bu sinematograf oyunu, evvela önümüze iki kardeş sureti koyuyor. Sanki biri “nefs”, öteki “vicdan” gibi…

Birinci Kefe: O Kravatlı, O “Nizamlı” Canavar (Avukat Jae-wan)

Bir yanda, ağabey Jae-wan… Pek başarılı, pek de “muteber” bir avukat. O, nizamın adamıdır. Lakin hangi nizamın? Paranın nizamının!

Bu adamın marifeti, o en zengin, o en paşazade evlatlarının işlediği cürümleri, kanun kitabındaki boşluklardan birer birer sıyırıp aklamaktır. Önüne gelen son vaka da, tam bu cinsten: Bir sefahat evladı, arabasıyla kasten bir adamı ezmiş, bir başkasını sakat bırakmış. Bizim avukat efendi için bu nedir? Bu, bir “meslek” icrasıdır; o pek hırsla tırmandığı merdivende bir basamak daha…

Onun için ahlak, kazanılan davayla, cüzdana giren parayla ölçülür. Bu, efendim, bizim Beyoğlu’nda her gün gördüğümüz, o pek “medeni”, lakin ruhu çoktan çürümüş adamların ta kendisidir.

İkinci Kefe: O “Namuslu”, O “İdealist” Efendi (Doktor Kardeş)

Öteki yanda ise, küçük kardeş (o meşhur aktör Jang Dong-gun oynamış). Bu da tam tersi… Bir çocuk hekimi. Öyle bir “idealist” ki, hastanedeki nizamı, kanunu hiçe sayıp, fukara fukaranın derdine derman olmaya çabalıyor. Para pul, onun gözünde değil. O, “vicdan”ın, “namus”un sureti…

Dersiniz ki, “Aman ne âlâ! Biri Şeytan, biri Melek…” İşte filmin o acımasız maskaralığı da tam burada başlıyor!

Üçüncü Perde: O Muntazam Sofraya Düşen Kan Damlası

Bu iki zıt kardeşin, pek “normal” bir adetleri varmış: Her ay toplanır, şık bir sofrada, pek medeni bir şekilde oturur, yemek yer, sohbet ederlermiş.

Lakin bir gün, o “beklenmedik hadise” oluveriyor. O paşazadenin cürmü değil… Hayır! O, elâlemin derdi… Bu sefer bela, kendi evlatlarının, o “normal” yetiştirdiklerini sandıkları o körpe delikanlıların marifetiyle kapılarını çalıyor!

Ve o “muntazam” akşam yemeği sofrası, bir anda bir mahkeme salonuna, bir cinayet mahalli tahliline dönüşüveriyor!

İşte o an, azizim, o maskeler bir bir düşüyor!

  • O “paragöz” avukat, şimdiye kadar parasını aldığı herifler için kullandığı o kirli, o tekinsiz marifetleri, bu sefer kendi kanından, kendi canından olanı kurtarmak için kullanacak mı? Yoksa, o pek sevdiği “kanun”, ilk defa onun da canını yakacak mı?
  • Peki ya o “idealist”, o “namuslu” hekim? O, elâlemin çocukları için nizamı çiğnerken pek bir kahramandı… Lakin bu sefer, cürüm kendi evladının üstündeyken, o pek sevdiği “vicdanı” mı galip gelecek, yoksa “aile şerefi” mi? O “namuslu” adam, bir anda, o nefret ettiği ağabeyinden daha beter bir canavara dönüşüverir mi?

Velhasıl Kelam: “Normal” Dediğin Nedir ki?

Bu “Normal Bir Aile” masalı, bize o acı hakikati fısıldıyor: Başkasının günahını tartmak pek kolaydır, lakin asıl imtihan, o günahın kokusu kendi soframıza sindiği vakit başlar.

Bu film, bize “suç”u değil, o suç karşısındaki o “ikiyüzlülüğü”, o “ahlak” dediğimiz şeyin ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu gösteren ibretlik bir vesikadır. Meğer o “normal” denilen şey, sadece üstü örtülmüş, henüz ifşa olmamış bir kepazelikten ibaretmiş…

Neyse efendim, bu kadar derin, bu kadar da tekinsiz mevzular bu fakiri yordu. Ben gidip bir kahve pişireyim de, aklımız başımıza gelsin. Kimin ne kadar “normal” olduğuna, en iyisi o son yemek sofrasında karar verilir!


#ANormalFamily #NormalBirAile #FilmAnalizi #KoreSineması #Ahlak #İkiyüzlülük #Suç #Vicdan #KıssadanHisse