Otizm: “Hastalık” mı, “Sendrom” mu, Yoksa “Nörolojik Bir Farklılık” mı? – Kapitalist Tahakküm ve Kimlik Mücadelesi
Bir psikoterapist olarak, otizm alanındaki “sendrom,” “hastalık” ve “nörolojik bir farklılık” kavgasını, terminoloji etrafındaki tartışma olarak ele alan, oldukça yüzeysel açıklamalarla geçiştirilen, sıradan bir ele alış, tek düze bir açıklama ve terminoloji kavgası olarak ele alındığını gördüm. Halbuki konuyu derinlemesine ele almak istediğimde burada olup biteni sadece kelimelerden ibaret değil; otistik bireylerin toplumsal konumunu, onlara sunulan “hizmetleri” ve nihayetinde sistemin insanı nasıl tanımladığını ve neye ihtiyaç duyduğunu kökten belirleyen politik bir mücadele olarak ele alınması gereken bir konu olarak görüyorum.
Giriş
Otizm spektrumundaki bireylerin varoluşunu tanımlamak için kullanılan terimler, neredeyse elli yıldır tartışma konusu olmuştur. Bu tartışma, yalnızca bilimsel bir nitelendirme çabası değil, aynı zamanda egemen ideolojinin, tıbbi-endüstriyel kompleksin ve sınıf çıkarlarının kesişiminde şekillenen politik bir alandır. Bir psikoterapist olarak, bu terimlerin her birinin, kapitalist sistemin insanı nasıl metalaştırdığını, yabancılaştırdığını ve sömürdüğünü farklı boyutlarıyla nasıl yansıttığını incelemek elzem olduğunu düşünüyorum.
1. “Hastalık” Kavramı: Tıbbi Modelin Sömürü Aracı ve Bireysel Suçlama
“Hastalık” terimi, otizmi, dışarıdan bulaşan bir patojen veya genetik bir “arıza” sonucu ortaya çıkan, “normal” kabul edilen durumdan bir sapma olarak konumlandırır. Bu tıbbi model, kapitalist sistemin işleyişine kusursuz bir şekilde hizmet eder:
- Medikalizasyon ve Kâr Mekanizması: Kapitalizm, toplumsal sorunları veya insan çeşitliliğini “hastalık” olarak kodlayarak, bunları tedavi edilebilir birer “ürün” veya “hizmet”e dönüştürür. Otizmin “hastalık” olarak adlandırılması, devasa bir ilaç endüstrisinin, “tedavi” vaat eden terapötik piyasaların ve özel eğitim merkezlerinin (ki bunlar çoğu zaman “ticarethaneye” dönüşmüştür, önceki Klüjokrasi tartışmamızda değindiğimiz gibi) önünü açar. Bu, sermayenin “hastalık” üzerinden kâr elde etme mekanizmasıdır.
- Bireysel Suçlama ve Yanlış Bilinç: Sorunu “bireyin kendisinde” (yani onun hasta beyninde) konumlandırmak, sistemik eksiklikleri ve toplumsal sorumluluğu gizler. “Hasta” birey, “iyileşmek” için kişisel çaba sarf etmeli, “tedavi” olmalıdır. Bu, yoksulluğu bireysel tembellikle açıklamak gibi, yapısal sorunları bireyin suçuymuş gibi gösteren bir yanlış bilinç üretir. Toplumun (eğitim sisteminin, iş piyasasının, sosyal normların) otistik beyinlere uyumsuzluğu göz ardı edilir.
- Disiplin ve Kontrol: “Hasta” etiketini taşıyan birey, “tedavi” adı altında, kapitalist üretimin gerektirdiği “normalliğe” ve “verimliliğe” uyum sağlaması için disipline edilir. Otistik özellikler (stimming, farklı iletişim biçimleri, yoğun ilgi alanları) “semptom” olarak bastırılmaya çalışılır; çünkü bunlar standartlaşmış üretim ve sosyal ilişki biçimlerine “uygun” değildir. Bu, bedenin ve zihnin kapitalist üretim ilişkilerine tabi kılınmasıdır.
2. “Sendrom” Kavramı: Tanımlayıcı Bir Kutunun Sınırları
“Sendrom” terimi (örn. Otizm Spektrum Bozukluğu – OSB), belirli bir grup belirti ve bulgunun bir araya gelmesini ifade eder. Klinik tanı için bir çerçeve sunar ve hizmet erişimi için bir “kapı” görevi görebilir. Ancak, bunun da sınırlılıkları vardır:
- “Bozukluk” Vurgusu ve Patolojik Çağrışım: “Bozukluk” kelimesi, hala bir “eksiklik” veya “arıza” çağrışımı taşır. Bu, tıbbi modelden tam olarak kopamayan, bireyi “kusurlu” olarak işaretleyen bir dildir.
- Semptom Odaklılık: Sendrom tanısı, genellikle bireyin güçlü yönleri yerine “belirtilerine” ve “eksikliklerine” odaklanır. Bu, kapitalist verimlilik ideolojisiyle örtüşür: Bireyin “sorunlu” yönlerini tespit edip onları “düzeltme”ye çalışmak.
- Bireyselliğin Kaybı: “Sendrom” etiketi altında, spektrumun genişliği ve her otistik bireyin özgünlüğü gözden kaçabilir. Bu, “toplu üretim” mantığının insan zihnine yansıması gibidir.
3. “Nörolojik Bir Farklılık” Kavramı: Nöroçeşitlilik Paradigması ve Kimlik Mücadelesi
“Nörolojik bir farklılık” kavramı ve onun üzerine inşa edilen Nöroçeşitlilik (Neurodiversity) paradigması, yukarıdaki çerçevelere radikal bir karşı çıkıştır. Bu yaklaşım, otizmi insan beyninin doğal bir varyasyonu, tıpkı biyolojik çeşitlilik gibi insan deneyiminin meşru ve değerli bir parçası olarak görür. Bu kavram, kapitalist ideolojiye ve onun insan tanımına karşı verilen politik bir kimlik mücadelesidir:
- Damgalama Karşıtlığı ve Özgürleşme: Otizmi “hastalık” algısından çıkarıp “farklılık” olarak konumlandırmak, damgalamayı azaltır ve otistik bireylerin kendilerini “bozuk” değil, “farklı düşünen”, “farklı algılayan” bireyler olarak tanımlamalarına olanak tanır. Bu, öz-yabancılaşmaya karşı bir direniş ve kimlik inşası sürecidir.
- Sorun Bireyde Değil, Sistemde: Nöroçeşitlilik, sorunu bireyin nörolojik yapısında değil, bireyin farklılıklarına uyum sağlayamayan toplumsal yapıda (katı eğitim sistemleri, standart işyerleri, ayrımcı sosyal normlar) görür. Bu, kapitalist sistemin çevreyi bireye uyarlamak yerine, bireyi kendine uydurma zorunluluğunun bir eleştirisidir.
- İnsan Değerinin Yeniden Tanımlanması: Kapitalizm, bireyin değerini onun “üretkenliği” ve “verimliliği” üzerinden tanımlar. Nöroçeşitlilik, insan değerinin bu dar kapitalist ölçütlerin ötesine geçtiğini savunur. Her türlü beyin işleyişinin, insanlığa farklı ve değerli katkılar sunabileceğini vurgular. Bu, kapitalist değer anlayışına karşı bir meydan okumadır.
- Çevresel Uyarlama ve Kaynakların Yeniden Dağıtımı: Politikaların bireyi “tedavi etmek” yerine, çevreyi daha kapsayıcı hale getirmeye yönelmesini talep eder. Bu, duyusal dostu ortamlar, alternatif iletişim yöntemleri, esnek çalışma koşulları gibi talepleri içerir. Bu talepler, kâr odaklı piyasa yerine, kamusal kaynakların eşitlikçi bir şekilde dağıtılmasını gerektiren politik taleplerdir.
- Otistik Liderlik ve Kolektif Mücadele: Nöroçeşitlilik hareketi, otistik bireylerin kendi deneyimlerinin en iyi uzmanları olduğunu savunur. Onların liderliğinde gelişen “öz-savunuculuk” (self-advocacy) hareketi, kendi hakları için sınıf mücadelesinin bir parçası olarak örgütlenme ve seslerini yükseltme biçimidir.
4. Kavramsal Savaşın Politik ve Hizmet Sunumu Etkileri: Bir Sınıf Mücadelesi
Otizm terminolojisi etrafındaki bu savaş, doğrudan politika ve hizmet sunumunu etkiler:
- Hizmet Modelleri: “Hastalık” ve “sendrom” çerçeveleri, daha çok “düzeltici” ve “iyileştirici” (örn. yoğun davranış terapileri, ilaç denemeleri) yaklaşımlara fon ayırırken, “nörolojik farklılık” çerçevesi, bireyin güçlü yönlerini destekleyen, yaşam kalitesini artıran, çevresel uyarlamalara ve yaşam boyu kapsayıcı desteğe odaklanan modelleri savunur. Bu, kaynakların sermaye sahiplerine mi yoksa halkın tamamına mı gideceği konusunda bir mücadeledir.
- Klüjokrasi’nin Yeniden Üretimi: “Hastalık” modeli, hizmetleri parçalı ve piyasa temelli hale getirerek “klüjokrasi”yi besler. “Farklılık” modeli ise, kamusal, kapsamlı ve koordineli hizmetlerin gerekliliğini vurgulayarak bu yamalı yapıyı dönüştürmeyi hedefler.
- Uzmanların Rolü: Uzmanların terminoloji ve paradigma seçimi, bireylerle kurdukları ilişkinin niteliğini belirler. Ya bireyi “hasta” bir nesne olarak gören bir otorite figürü olurlar ya da bireyin özerkliğini ve kimliğini destekleyen bir yoldaş.
Sonuç: Otizm alanındaki terminoloji tartışması, bilimsel bir detaydan çok daha fazlasıdır. Sınıfsal bir perspektiften, bu, insanı kapitalist üretim ilişkileri içinde bir “meta” veya “bozuk bir makine” olarak gören egemen ideolojiye karşı, insan çeşitliliğini, özerkliğini ve onurunu savunan bir sınıf mücadelesidir.
“Nörolojik bir farklılık” kavramı, otistik bireylerin kendilerini ait hissetmelerini, damgalamadan kurtulmalarını ve toplumsal engelleri kaldırmak için örgütlenmelerini sağlar. Bu dil, bireyin kendi kimliğini sahiplenmesine ve toplumun da farklılıkları bir zenginlik olarak görmesine olanak tanır. Nihai hedef, bu terminolojinin sadece kelimelerde değil, insanlığın tüm çeşitliliğini kucaklayan, sınıfsız ve sömürüsüz bir toplumsal düzende gerçek anlamını bulmasıdır.