Platon’un İdealar Kavramı ve Jung’un Arketipler Teorisi

Jung, arketipler kavramını açıklarken sıklıkla Platon’un İdealar Kavramına atıfta bulunur ve hatta arketip terimini bu felsefi fikrin psikolojik bir karşılığı olarak sunar.

Arketip Kavramının Platonik Kökeni

Jung’un kullandığı “arketip” terimi, felsefi açıdan yeni bir kavram olmayıp, Platon’un εἶδος (Eidos) kavramının açıklayıcı bir yorumudur. Bu terim, Aziz Augustine’den önce bile kullanılıyordu ve Platonik kullanımdaki “İdea” ile eş anlamlıydı.

Ana Fikir: Arketip, Platon’un İdealar teorisindeki gibi, tüm somut tezahürlerin önünde var olan, önceden mevcut (pre-existent) ve üstün (supraordinate) bir formdur.

  1. Doğuştan Gelen Ön Formlar (Ideae Principales): Aziz Augustine, De diversis quaestionibus LXXXIII adlı eserinde “kendisinden biçimlenmemiş… ancak ilahî anlayışta yer alan temel fikirler (ideae principales)” hakkında konuşur. Jung’un arketip fikri, bu temel fikirlerin, yani uzak zamanlardan beri var olan evrensel imgelerin ruhumuzda mevcut olduğu görüşünü benimser.
  2. Üstün ve Aşkın Formlar: Platon’un ebedi İdeaları, “göksel ötesi bir yerde” (ἐν ὑπερονρανίῳ το’πῳ) depolanmış ebedi, aşkın (transcendent) ilksel imgeler (primordial images) olarak algılanır. Örneğin, Corpus Hermeticum‘da Tanrı’ya ‘arketipsel ışık’ (τò άρχέτυπov φώς) denir; bu, O’nun tüm ışık fenomenlerinden önce var olan ve onlara üstün olan prototip olduğu fikrini ifade eder.

Arketip ve İdea Arasındaki Kritik Fark

Jung, Platon’un İdea kavramını kullanırken, bir ampirist (deneyci) olarak bir ayrım yapar:

  • Platon: İdeaları “gökyüzünün ötesinde” bulunan metafizik özler olarak konumlandırır.
  • Jung: Arketipleri, psikolojik süreçlerin temel yapısını oluşturan doğuştan gelen psikolojik formlar olarak konumlandırır. Jung’a göre, arketipler “Platonik anlamdaki fikirler” olup, düşüncelerimizi, duygularımızı ve eylemlerimizi önceden biçimlendiren ve sürekli etkileyen, yaşayan eğilimlerdir.

Bu bağlamda arketip, içeriği belli bir fikir (İdea) değil, sadece biçimi (formu) önceden belirlenmiş olan, tıpkı kristalin ana sıvıdaki eksenel sistemi gibi, potansiyel bir temsil yeteneğidir (facultas praeformandi).

Örneklerle İlişki

Jung, arketiplerin Platonik İdealarla olan ilişkisini, evrensel motiflerin bireysel deneyimler üzerindeki üstünlüğünü göstererek açıklar:

  1. Anne Arketiplerinin Prototipi:
    • Platonik Görüş: Eğer bir filozof olsaydı Jung, annelik kavramının en geniş anlamda tezahür ettiği tüm fenomenlere üstün ve önceden mevcut bir anne prototipinin “gökyüzünün ötesinde bir yerde” var olduğunu söyleyeceğini belirtir.
    • Jungcu Görüş: Kişisel anne, Büyükanne, Tanrıça, Kilise, Dünya veya Ay gibi tüm “anacıl” imgeler, bu önceden var olan arketipin (Platonik İdea’nın psikolojik karşılığı) yansımalarıdır.
  2. Çift Anne (Dual Mother) Motifi:
    • Freud’un İndirgemeci Yorumu: Freud, Leonardo da Vinci’nin Azize Anna, Meryem Ana ve İsa’yı resmettiği tabloyu, sanatçının iki annesi (biyolojik anne ve üvey anne) olması gibi kişisel nedenlere indirgemiştir.
    • Platonik/Arketipik Üstünlük: Jung bu yorumun yanlış olduğunu, zira resmin “çift doğum” (dual birth) motifinin veya “çift anne” arketipinin bir ifadesi olduğunu savunur. Bu motif, Herakles’in hem ilahi hem de insani ebeveynden gelmesi veya Mısır firavununun “iki kez doğmuş” olması gibi, her yerde mevcut evrensel bir insani ihtiyaca cevap veren ilksel bir imgedir.
    • Sonuç: Tablonun anlamı, Leonardo’nun kişisel biyografisi değil, Platonik İdea’nın psikolojik karşılığı olan ve sayısız milyonlarca insanın inandığı mitolojik bir motifin (arketipin) somutlaşmasıdır.
  3. İçsel Vizyonlar ve Kehanetler:
    • Görücünün Algısı: Görücünün gözü, Platonik İdeaları (arketipleri) rüyalarda ve vahiy vizyonlarında “imgeler ve lares” olarak algılar.
    • Örnek: Aziz Nicholas of Flüe’nün (Brother Klaus) korkunç Teslis Vizyonu, kişisel bir deneyim olarak ortaya çıksa da, aslında dogmatik bir başlangıçtan yoksun olarak patlayan arketipsel bir imgeydi. Bu vizyon, Hıristiyan dogma ile asimile edilmeden önce ruhsal dengesini bozacak kadar numinöz ve üstün bir formdu. Jung, bu tür dogmatik imgelerin, kaosun karşısında sığınak arayan bireyin ruhsal dengesini yeniden kurmak için bir ‘iyileştirici iksir’ gibi çalıştığını belirtir.

Özetle, Jung, Platon’un İdea kavramını gökyüzünden alıp kolektif bilinçdışının kalıtsal ve doğuştan gelen yapısına yerleştirmiştir. Böylece, İdealar, psikolojinin ampirik olarak gözlemleyebildiği ilksel imgeler (primordial images) veya arketipsel formlar haline gelmiştir.