Psikiyatrideki Üç Devrim Nedir?

20. yüzyılın son on yıllarında psikiyatride üç önemli devrim yaşanmıştır. Bu devrimler, psikiyatrinin hem teorik temellerini hem de pratik uygulamalarını şekillendirmiştir.

Bu üç devrim şunlardır:

  1. Nörobilim Alanındaki Devrim: Bu devrim, sinir sisteminin işlevselliğinin görüntülenmesi ve davranışsal genetik gibi alanlardaki eşi görülmemiş gelişmelerle karakterize edilir. Bu sayede, zihinsel bozukluklarla ilgili hastalık teorilerinin temeli olarak beynin işleyişini ilk kez doğru düzgün anlama olasılığı ortaya çıkmıştır. Bu devrim bazen “bilimdeki” devrim olarak da anılır.

2. Hizmet Sunum Modelindeki Devrim: Bu devrim, zihinsel sağlık hizmetlerinin ağırlıklı olarak doktor tarafından yönetilen bir modelden, toplum odaklı, multidisipliner organizasyonlar olduğu modellere geçişi ifade eder. Daha da önemlisi, hizmetler artık hastalar ve gayri resmi bakıcılardan alınan bilgi ve tavsiyeler sayesinde giderek daha fazla yönlendirilir hale gelmiştir. Bu devrim, hasta merkezli hizmet sunumu olarak da tanımlanır.

3. Felsefe ile Yeni ve Güçlü Bir Disiplinlerarası Çalışmanın Ortaya Çıkması: Bu üçüncü devrim, belki de diğerlerine kıyasla daha az tanınan ve birçok kişiyi şaşırtan bir gelişmedir. Kaynaklar, psikoterapi ile felsefe arasındaki derin bağın günümüzde neredeyse görünmez hale geldiğini ve hatta her iki disiplin tarafından reddedildiğini belirtse de, aslında felsefenin insan ruhuyla ilgilenen kadim bir alan olduğunu ve psikoterapinin felsefenin konularından biri olarak görülebileceğini vurgular. Konuşma geçmişimizde ve kaynaklarda da belirtildiği gibi, psikoterapi bağımsızlığını ilan etmek için başlangıçta felsefeyi reddetmiş, ancak 90’lı yıllardan itibaren felsefe olmadan sağlam bir temele sahip olamayacağını veya insanı gerçekten anlayamayacağını fark etmeye başlamıştır. Bu bağlamda, üçüncü devrim, felsefenin psikiyatride yeniden önemli bir yer bulması ve klinik bağlamda terapötik bir yöntem veya bakış açısı olarak değerlendirilmesi çabasıdır. Değerler temelli uygulama (values-based practice) gibi yaklaşımlar, felsefi değer teorisi ve fenomenolojiden türetilmiş olup, bu üçüncü devrimin pratik sonuçlarından biridir.

21. yüzyıl psikiyatrisi için bu üç devrimin – bilim, hasta merkezli hizmet sunumu ve felsefe – birlikte çalışmasının hayati önem taşıdığını ve böylece hem bilime dayanan hem de bireysel olarak hastaların ve ailelerinin benzersiz değerlerine, ihtiyaçlarına ve umutlarına tam olarak cevap veren bir psikiyatrinin yaratılabileceğini belirtir.

Kaynak : Klinik Felsefe