Sağlamcı Zihnin Kabusu: Bataklık Ziyaretleri ve “Kusur”la Büyüme Sanatı

Engelli Bedenin Çektiği Istırap, Neden En Büyük Ruhsal Görevimizdir?

Yazar: Jungish

(Güzellik, Gençlik ve Sağlık Fantezisinin Kırılması)


Aziz Okuyucularım, Ey Konforun Altındaki Gizli Kaygıyı Taşıyanlar!

Şimdi size, James Hollis adlı o bilge Jungcu analistin, hepimizin kaçtığı bir yerden bahsedeceğim: “Bataklık Ziyaretleri” (Swampland Visitations). Bizim modern çağımız, ilerleme, gençlik ve sağlık fantezilerine öyle bir kapılmış ki, yaşamın doğal kanunu olan acı, kayıp ve ölümle yüzleşmeyi reddediyoruz.

Bu reddediş, engelli ve otizmli bireylerin varoluşunda, en zalim ve en çaresiz haliyle tecelli eder. Onların deneyimi, bize büyük toplumsal yalanımızı ifşa eder: Hayatın amacı mutluluk değil, anlamdır.


I. Sağlamcılığın Fantezisi: Kaçışın Bütün Yolları

Modern kültür, ölümü yenme, yaşlanmayı durdurma ve sağlıklı görünme takıntısıyla yaşar. Bu, Hollis’in bahsettiği “ilerleme fantezisidir.”

  1. Güzellik Operasyonları ve Vitaminler: İnsanlar, doğal yaşamdan kaçarak vitaminlere, kozmetik cerrahilere ve “doğru düşünce” safsatalarına sığınır. Tıpkı Nashe’in dediği gibi, güzelliğin geçiciliğini kabul etmezler.
  2. Engelliye Karşı Tavır: Bu fantezi, engelli bedene karşı acımasız bir yargı olarak döner. Eğer hayat “mükemmel sağlık” olmalıysa, kusurlu veya farklı olan beden hemen giderilmesi gereken bir hata (bataklık) olarak görülür. Otizmli bireyin farklı ritmi, bu hız ve kusursuzluk fantezisine uymadığı için, toplum onu görmezden gelir veya düzeltmeye çalışır.

II. Bataklık Ziyaretlerinin Çağrısı: Acı ve Çekişme

Hollis, acı (pain) ile çekişme (suffering) arasında keskin bir ayrım yapar:

  1. Acı (Fiziksel): Giderilmelidir.
  2. Çekişme (Ruhsal Istırap): Kaçınılmazdır ve anlam sorularını gündeme getirir. “Çekişme olmadan, kişi kendini tanımlayan sorularla yüzleşmekten kaçar.”
    • Engelli Bireyin Görevi: Engelli bireyin hayatı, zaten çekişme bölgeleriyle (ayrımcılık, yalnızlık, sürekli mücadele) doludur. Bu birey, kayıp, ihanet ve kaygı gibi deneyimlerle sürekli yüzleşir. Toplum, ondan rahatlık, düzen ve güvenlik aramasını beklerken, o, aslında ruhsal olarak zorlu bir görevle karşı karşıyadır: Bu zorluğun ortasında yaşamı nasıl kucaklayacağım ve bu çekişmeden kendime ait anlamı nasıl bulacağım?
  3. Kurban Bilinci: Bu görevden kaçmak, kurban bilincini pekiştirir. Engelli bireyin çekişmesini “toplumsal acımasızlığın” sonucu olarak kabul edip bu çekişmeyi anlamlandırmak yerine, sadece şikayet etmek (kaçınmak), ruhun genişlemesini engeller.

III. Ruhsal Büyüme ve Radikal Güven

Bataklık bölgelerinden kaçmak, yaşamın bütünlüğünden kaçmaktır. Jung’un dediği gibi, “Kendiliğe giden yol, çatışmayla başlar.”

  1. Suçluluk ve Risk: Engelli aileleri ve bireyleri, meşru suçluluk (ayrıcalıklı konumdan kaynaklanan) ve gizlenmiş suçluluk (kabul görmeme korkusu) arasında kalır. Bu suçluluğun tek panzehiri, risk almak ve kendi yolunu seçme kararlılığıdır.
  2. Şüphe ve Güven: Şüphe, radikal bir güven biçimidir; dünyanın zenginliğini ve kendi sınırlı kapasitemizi görmemizi sağlar. Otizmli bireyin farklı biliş biçimi, aslında bu şüpheyi sürekli canlı tutan ve varoluşun zenginliğini gösteren bir anahtardır.

Sonuç: Engelli bireyin yaşamı, bize konforlu bir güvenlik arayışının ruhsal olarak ölüm olduğunu gösteren en dürüst aynadır. Bataklık ziyaretleri, yaşamın bir parçasıdır; ve her bataklıkta bir görev vardır. Bu görevi kabul etmek, bireyin yaşamını küçültmek yerine büyütür. Yaşamın amacı mutluluk değil, anlamdır.