Sakatlığın Tarihsel İnşası
Sibel Yardımcı
Özet
Bu metnin temel amacı, bugün çoğunlukla sorgulanmadan “sakatlık” olarak adlandırılan durumların, kaderin eşitsiz dağıtılmış felaketleri değil; toplumsal olarak inşa edilen ve tarihsel dönüşümler ışığında şekillenen deneyimler olduğunu göstermektir. “Sakatlığın tarihsel inşası” olarak ifade edilen bu süreç, aynı zamanda meselenin hangi kavramlar ve modeller çerçevesinde ele alınması gerektiğine dair önemli tartışmaları da beraberinde getirmiştir.
Giriş
1960’lı yılların politik iklimi, ırkçılık ve cinsiyet ayrımcılığı karşısında elde edilen kazanımlarla birlikte, sakat bireylere yönelik ayrımcılığı hedef alan toplumsal hareketlerin gelişmesine zemin hazırlamıştır. Bu dönemde, özellikle ABD ve İngiltere’de, sakat bireyler eğitim, istihdam ve erişim gibi alanlardaki hak taleplerini görünür kılmaya başlamış; bu meseleleri ‘iane’ değil, ‘hak’ çerçevesinde tartışmaya açarak ayrımcılıkla mücadele eden yasal düzenlemelerin ortaya çıkmasını sağlamışlardır.
Bu gelişmeler, sakatlığın yalnızca tıbbî bir eksiklik olarak değil, toplumsal ve tarihsel olarak inşa edilmiş bir deneyim olduğunu ortaya koymuştur. Böylece, yalnızca bireysel bedene atfedilen bir durum olmaktan çıkarılan sakatlık, toplumun normlarına, üretim biçimlerine ve bilgi yapısına bağlı olarak farklı şekillerde inşa edilen bir olgu hâline gelmiştir. Bu perspektif, sakat olmayan bireyleri merkeze alan “sağlamcılık” ideolojisini ve bu ideolojinin ürettiği ayrımcılık biçimlerini de görünür kılmıştır.
Kavramlar Üzerine: Özürlü mü, Engelli mi, Sakat mı?
Sakatlığın nasıl adlandırıldığı, meselenin toplumsal algısını belirleyen önemli bir politik mücadele alanıdır. “Özürlü” ifadesi, defolu veya hatalı üretimi çağrıştırması nedeniyle yaygın biçimde terk edilmiştir. “Engelli” terimi ise, kişinin ‘engellenmişliğini’ vurgulaması açısından tercih edilmekle birlikte, zaman zaman sorunun bireyde olduğu izlenimini verdiği için eleştirilmektedir.
“Sakat” kavramı, tüm olumsuz çağrışımlarına rağmen, bir hâl tespiti olarak görülmekte ve politik bir sahiplenme ile yeniden değerlendirilmektedir. Tıpkı “Siyah güzeldir” sloganında olduğu gibi, olumsuz anlamlarla yüklü kavramın sahiplenilmesi yoluyla damgalanmanın ters yüz edilmesi amaçlanmaktadır.
Sakatlık Modelleri
Tıbbi Model:
Modern bilimle birlikte şekillenen tıbbi model, sakatlığı bireyin bedenine ait biyolojik bir eksiklik olarak tanımlar. Bu anlayış, bedensel farkları normalden sapma olarak değerlendirir ve bu farklılıkların tıbbi müdahalelerle düzeltilmesi gerektiğini savunur. Böylece sakat birey, hem ailesine hem de tıbbi otoriteye bağımlı hâle gelir. Toplumsal koşullar göz ardı edilir; sakatlık kişisel bir trajedi olarak sunulur.
Sosyal Model:
Sosyal model, sakatlığın bedende değil, toplumsal yapıda olduğunu savunur. Erişilebilir olmayan çevre, ayrımcı söylemler ve politikalar sakat bireyleri dışlamaktadır. Bu nedenle çözüm, bireyin değil toplumun dönüşümünde aranmalıdır. Sakat bireylerin kendi deneyimlerinden güç alarak kolektif eylemde bulunmaları ve bağımsız yaşam taleplerini dile getirmeleri esastır.
Yeni Yaklaşımlar:
Sosyal modelin eleştirileri, özellikle bedenin deneyimsel ve fizyolojik boyutlarının dışarda bırakılmasına yöneliktir. Biyo-psiko-sosyal model, hem biyolojik hem toplumsal hem de psikolojik etkenleri bir arada ele alır. Fenomenolojik yaklaşımlar, kişinin bedenini nasıl deneyimlediğine odaklanırken; Foucault’nun bilgi-iktidar analizleri, bedenin de tarihsel olarak şekillendiğini ortaya koyar.
Sakatlığın Tarihsel İnşası
Kapitalizm, Sanayileşme ve Kentleşme:
Feodal üretim biçiminde sakatlar, daha esnek ve kolektif üretim yapıları içerisinde yer bulabilirken, sanayileşmeyle birlikte bedenlerin standardize edildiği üretim biçimleri, sakat bireyleri sistemin dışına itmiştir. Fabrikalar, üretim hatları ve katı zaman rejimleri, esneklikten yoksun oldukları için sakat bireyleri çalışamaz ilan etmiş, bu da onları hem ekonomik hem toplumsal hayattan dışlamıştır.
Normallik ve Sakatlık:
Moderniteyle birlikte gelişen normallik anlayışı, istatistiksel hesaplamalar yoluyla “ortalama birey” fikrini doğurmuştur. Bu soyut norm, bedensel ve ahlaki özelliklerin standartlaşmasını beraberinde getirmiş; normdan sapmalar da çirkinlik, uygunsuzluk ve tedavi gerektiren anomali olarak kodlanmıştır. Mimarlık ve kent planlaması da bu normalliği esas alarak farklı bedenleri dışlayan yapılar üretmiştir.
Sonuç
Sakatlık, sadece bireysel bir sağlık durumu değil; tarihsel, toplumsal ve politik bir inşadır. Bu nedenle, sakatlığı anlamaya yönelik çabaların, kavramsal tartışmaları, model yaklaşımlarını ve tarihsel koşulları birlikte ele alması gerekir. Bugün sakat bireylerin karşılaştığı sorunlar, yalnızca tıbbî değil; toplumsal yapının, üretim biçimlerinin, kent politikalarının ve normallik ideolojisinin sonucudur. Dolayısıyla bu sorunlarla mücadele, yalnızca rehabilitasyon değil; eşitlik, katılım ve hak temelli bir dönüşüm perspektifi gerektirir.
Kaynak : https://engelsiz.bilgi.edu.tr/media/files/2020/11/engellilik-ve-ayrimcilik.pdf


