“Sosyal Medya ve Şiboletler”
Sosyal medya kullanıcılarına yönelik ötekileştirici dil, algoritmik görünürlük ve kimlik temsili üzerine kültürel, dilsel ve sınıfsal şiboletler üzerine psikopolitik bir çözümleme yapmak gerekiyor.
Sosyal Medyada Şiboletler: Beğeni İçin Kod, Görünürlük İçin Şifre
Bugün bir tweet yazarken, bir story atarken ya da bir caption oluştururken kaçımız gerçekten “özgür” yazıyoruz?
Ya da soruyu şöyle soralım:
Kaçımız, görünür olmak için görünmez bir şifre sistemine uyum sağlamak zorunda kalıyoruz?
İşte tam burada karşımıza şiboletler çıkıyor.
Sosyal medyanın görünmeyen dili; beğeni, algoritma ve ait olma savaşının ortasında şekillenen dijital şifreler.
Şibolet Nedir? Dijital Dünyada Kimlik Testi Nasıl Yapılır?
Şibolet, tarihsel olarak bir kelimenin telaffuzu üzerinden düşmanı tanıma yöntemi olarak kullanılmıştır. Kim o kelimeyi doğru söyleyemezse “bizden” değildir.
Bugün bu telaffuz testi dijitalleşti. Sosyal medya, şibolet üretiminin ve dağıtımının başlıca sahnesi hâline geldi.
Modern dijital şibolet örnekleri:
- Trend kelimeleri kullanmak (cringe, delulu, gaslighting, red flag vs.)
- Doğru görsel estetiği tutturmak (boho, clean girl, sad beige, hyperpop estetiği vs.)
- Doğru hashtag’ler, doğru fon müzikleri, doğru mizah dili
- LinkedIn’de “network”, Instagram’da “vibe”, X’te “kültür savaşı” anlatıları
Bu şiboletleri bilmeyen, kullanmayan ya da eleştiren biri dışarıda kalır.
Görünmez olur.
“Anlamıyor” diye etiketlenir.
Algoritma onu zaten cezalandırır.
Sosyal Medya: Kültürel Kimlik Testi Alanı
Sosyal medya, artık bir ifade platformu değil; bir kültürel kimlik testi alanıdır.
Tıpkı eski çağlarda olduğu gibi, günümüzde de görünürlük kazanmak için bazı kelimeleri, estetikleri ve davranış biçimlerini “doğru şekilde” söylemek ve göstermek gerekir. Yanlış telaffuz, yanlış içerik, yanlış mizah: Dışlanmak için yeterlidir.
Ve bu dışlanma, doğrudan dile getirilmese bile algoritmalar, yorumlar, etkileşim oranları yoluyla kodlanır.
Böylece sosyal medya, şeffaf ve gönüllü bir disiplin mekanizmasına dönüşür:
İnsanlar, “beğenilmek” için kendi dillerinden vazgeçer, gösterilen gibi olur.
Byung-Chul Han’ın ifadesiyle:
“Günümüzün özgür bireyi, özgürce itaat eder.”
Sosyal medya da bu itaatin dijital laboratuvarıdır.
Kim İçin Şeffafız, Kime Görünürüz?
Bugün sosyal medyada herkes bir “özgünlük çağrısı” içinde…
Ama gerçek şu ki, o “özgünlük” bile standartlaştırılmış bir şibolet hâline geldi.
“Gerçekten gerçek gibi görünen içerikler” üretmek, yeni bir performans biçimi.
Yani görünür olmak için:
- Doğru duyguyu göstermek,
- Doğru acıyı anlatmak,
- Doğru trajediyi dramatize etmek gerekiyor.
Ve elbette “doğru hedef kitleye göre” konuşmak.
Direniş Nerede?
Peki bu sistemin dışına çıkmak mümkün mü?
Evet, ama bedeli var:
Görünmez olmayı, yanlış anlaşılmayı, bazen hiç duyulmayan bir sese dönüşmeyi göze almak gerekiyor.
Fakat unutmamak gerekir:
Asıl direniş, şiboletleri kullanmadan da konuşabilmekte,
beğeni için kodlanmamış bir dili sürdürmekte,
kendi estetiğini algoritmadan bağımsız var edebilmekte yatıyor.
Son Söz: Dijital Eşikler ve Sınıfsal Kodlar
Sosyal medya, yalnızca bir paylaşım mecrası değil; sınıfsal ve kültürel eşiklerin yeniden üretildiği bir sistemdir.
Kim “bizden” kim “öteki”, artık sadece sokakta değil, ekranda da belirleniyor.
Ve her beğeni, her etkileşim, bu görünmez sınırların yeniden çizilmesine katkı sağlıyor.
Belki de en radikal hareket artık şu:
Şiboleti söylemeyi reddetmek.



