Etiket: IMMANUEL KANT

Zebercet’in Yalnızlığı ve Varoluşsal Çıkmaz: Anayurt Oteli’nde Sartre’ın Bulantısıyla Kesişen Bir İnsanlık Halimde

Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli, Zebercet karakteri üzerinden insan varoluşunun en çıplak, en rahatsız edici sorularını ortaya serer. Zebercet’in yalnızlığı, yalnızca fiziksel bir tecrit değil, aynı zamanda varoluşsal bir bulantının, Sartre’ın Bulantı eserinde kristalleşen o derin anlamsızlık hissinin cisimleşmiş halidir. Otel, bu bağlamda, Zebercet’in zihninin bir yansıması olarak bireysel bir hapishane

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yabancılaşmanın Çöldeki Yüzü: Hakkâri’de Bir Mevsim ve Yabancı Üzerine Bir Karşılaştırma

Ferit Edgü’nün Hakkâri’de Bir Mevsim’i ile Albert Camus’nün Yabancı’sı, insan varoluşunun kıyılarında gezinen iki eserdir. Her ikisi de bireyin kendi benliğiyle, toplumla ve evrenle yüzleşme serüvenini, farklı coğrafyalarda ve bağlamlarda ele alır. Hakkâri’de Bir Mevsim’deki adsız anlatıcı, uzak bir köyde sürgünlüğün ve yabancılığın ağır yükü altında ezilirken, Camus’nün Meursault’su absürt

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ulysses: Bloom’un İç Monologları ve Modern Bireyin Çelişkileri

James Joyce’un Ulysses adlı eserindeki Leopold Bloom’un iç monologları, Freud’un bilinçaltı teorileriyle derin bir bağ kurar ve modern bireyin umut ile acılar arasındaki gerilimini çarpıcı bir şekilde yansıtır. Bloom’un zihinsel akışı, insan bilincinin karmaşıklığını, bastırılmış arzuları, çelişkili duyguları ve toplumsal bağlamda bireyin varoluşsal sıkışmışlığını açığa vurur. Bu metin, Bloom’un iç

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gregor Samsa’nın Böceğe Dönüşümü ve Varoluşsal Yüzleşme

Franz Kafka’nın Dönüşüm adlı eserinde Gregor Samsa’nın bir sabah uyandığında kendini dev bir böceğe dönüşmüş bulması, yalnızca fiziksel bir değişim değil, aynı zamanda insan varoluşunun en derin çelişkilerini sorgulayan bir düşünce düzlemi açar. Bu dönüşüm, bireyin kendi varlığıyla, toplumsal beklentilerle ve öznelliğin kırılgan sınırlarıyla yüzleşmesini merkeze alır. Martin Heidegger’in Dasein

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dostoyevski’nin Kahramanlarının Ahlaki ve Etik Çatışmaları: Nietzsche ve Kierkegaard Arasında Bir Yolculuk

Dostoyevski’nin romanları, insan ruhunun en karmaşık dehlizlerinde gezinen kahramanlarıyla, ahlaki ve etik çatışmaların sahnesi olur. Raskolnikov ve İvan Karamazov gibi karakterler, bireyin kendi varoluşsal sınırlarını zorladığı, doğru ile yanlış arasındaki çizgiyi sorguladığı ve ilahi ya da dünyevi otoritelere meydan okuduğu bir evrende mücadele eder. Bu metin, Dostoyevski’nin kahramanlarının bu çatışmalarını,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yeraltındaki Çığlık: Özgür İrade, Varoluşsal Yalnızlık ve Modern Bireyin Aynası

Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ındaki isimsiz anlatıcı, insan bilincinin kaotik derinliklerinde gezinen, özgür iradeyi absürt bir isyan bayrağı gibi sallayan ve modern bireyin yalnızlık ile anlamsızlık arasındaki sıkışmışlığını bedenleştiren bir figürdür. Bu metin, anlatıcının “iki kere iki dört değil, beştir” savunusunu Sartre’ın varoluşsal özgürlük kavramıyla karşılaştırırken, aynı zamanda onun modern bireyin içsel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varlığın Dokusu: Heidegger, Spinoza ve Parmenides Üzerine Bir İnceleme

Varlığın Kökenine Doğru Varlık sorusu, insan düşüncesinin en kadim ve en derin meselelerinden biridir. Parmenides, Spinoza ve Heidegger, bu soruya farklı çağlarda, farklı dillerde ve farklı zihinsel dünyalarda yanıt aramışlardır. Parmenides’in varlığın değişmezliği üzerine vurgusu, Spinoza’nın doğanın birliği ve Tanrı-doğa özdeşliği, Heidegger’in ise varlığın tarihsel ve insani bağlamda açığa çıkışı,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yeraltı Bilincinin İsyanı: Freud’un Gölgesinde Yeraltı Adamı’nın Toplumsal ve Psişik Sınırlarla Mücadelesi

Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ındaki Yeraltı Adamı, insan bilincinin en kuytu köşelerinde gezinen, kendi varoluşsal sancılarıyla boğuşan ve toplumsal normlara karşı isyan eden bir figür olarak modern edebiyatın en karmaşık karakterlerinden biridir. Bu karakterin kendi bilincine hapsolması, Freud’un bilinçdışı kavramıyla derin bir ilişki kurarken, toplumsal normlara başkaldırısı bireysel özgürlüğün politik bir eleştirisi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Athena’nın Bilgeliği ve Arendt’in Vita Activa’sı: Politik Eylemin Etiği ve Liderlik

Athena, Yunan mitolojisinin bilgelik, strateji ve şehir devletlerinin koruyucu tanrıçası olarak, insan aklının ve toplumsal düzenin sembolüdür. Hannah Arendt’in vita activa kavramı, insan yaşamını çalışma (labor), iş (work) ve eylem (action) üzerinden tanımlarken, özellikle eylem, politik alanın özünü oluşturur. Athena’nın akılcı liderliği ile Arendt’in politik eylem anlayışı arasında derin bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Selim Işık’ın Tutunamayan Kimliği: Yabancılaşma mı, Direniş mi?

Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar adlı eserinde Selim Işık, modern Türk toplumunun hem aynası hem de yadsımasıdır. “Tutunamayan” kimliği, bireyin toplumsal düzenle uyumsuzluğunun trajik bir tezahürü olarak okunabilir; ancak bu uyumsuzluk, aynı zamanda bireysel bir varoluş arayışının, hatta sessiz bir isyanın izlerini taşır. Selim’in kimliği, modernitenin dayattığı yabancılaşmanın kaçınılmaz bir sonucu mu,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gılgamış ve Enkidu: Dostluk mu, Yalnızlığın Aynası mı?

Gılgamış Destanı, insanlığın en eski yazılı anlatılarından biri olarak, dostluğun ve yalnızlığın insan varoluşundaki yerini sorgulamaya devam eder. Gılgamış ile Enkidu’nun dostluğu, modern bireyin yalnızlığına bir çare sunabilir mi, yoksa insan ilişkilerinin kırılganlığını mı açığa vurur? Bu soruyu, kuramsal, kavramsal, psişik, politik, politik psikolojik, distopik, ütopik, felsefi, ahlaki, etik, metaforik,

OKUMAK İÇİN TIKLA

İlyada’nın Savaş Sahneleri: İnsanlık Tarihinin Aynası mı, Evrensel Doğanın Simgesi mi?

Homeros’un İlyada destanı, insanlık tarihinin en eski ve en güçlü anlatılarından biridir. Truva Savaşı’nın kanlı sahneleri, yalnızca bir tarihsel olayı değil, aynı zamanda insan doğasının karmaşıklığını, toplumsal düzenlerin çelişkilerini ve varoluşsal sorgulamaları yansıtır. Savaş sahneleri, insanlık tarihindeki şiddet döngüsünün bir alegorisi olarak mı okunmalı, yoksa evrensel bir insanlık durumunun sembolü

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kamburun Tekinsiz Evreni: Şule Gürbüz’ün Grotesk Dünyasında Freud’un Uncanny Kavramı ve İnsan Ruhunun Bastırılmış Yüzleri

Şule Gürbüz’ün Kambur adlı eseri, insanın varoluşsal çatlaklarını, bedensel ve zihinsel deformasyonlarını grotesk bir evrende işleyen bir başyapıttır. Eser, Freud’un “tekinsiz” (uncanny) kavramıyla derin bir bağ kurar; tanıdık olanın birdenbire yabancılaşması, bastırılmış olanın rahatsız edici bir aşinalıkla geri dönüşü, karakterlerin iç dünyasında ve anlatının dokusunda belirgindir. Bu metin, Kambur’un grotesk

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yeraltının Mağarası: Dostoyevski’nin Yeraltı Adamı ile Platon’un Alegorisi Arasında Bir Karşılaşma

Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ındaki “yeraltı” imgesi, Platon’un Devlet’teki mağara alegorisiyle derin bir diyalog kurar. Yeraltı Adamı, hem gerçeklikten kaçan bir gölge figürü hem de hakikati arayan bir filozof olarak ikircikli bir varoluş sergiler. Bu metin, iki eser arasındaki ilişkiyi kuramsal, kavramsal, felsefi, ahlaki, etik, metaforik, alegorik, sembolik, mitolojik, antropolojik, dilbilimsel, tarihsel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kant’ın Felsefi Metodolojisinin Özgünlüğü: Eleştiri, Sınırlar ve Kısır Döngü – Rüya Topçu

Immanuel Kant, modern felsefenin en etkili düşünürlerinden biri olarak, felsefi metodolojisinde radikal bir dönüşüm gerçekleştirmiştir. Kant’ın eleştirel felsefesi, önce aklın sınırlarını belirleyip, ardından bu sınırlar içinde insan için neyin mümkün olduğunu sorgulayan bir yaklaşımı temel alır. Kant’ın geliştirdiği bu yöntem, dogmatik metafizik geleneğine bir tepki niteliği taşır ve felsefi düşünceye

OKUMAK İÇİN TIKLA

IMMANUEL KANT ve ALMAN İDEALİZMİ

IMMANUEL KANT ve ALMAN İDEALİZMİ I. Kant: Hayatı ve Kişiliği Kant, 1724 yılında Prusya’nın Königsberg şehrinde doğdu. Yakınlardaki bir köyde kısa süren öğretmenliği bir yana bırakılacak olursa, uzak ülkelerin coğrafyası ve etnolojisi üzerine konuşmayı seven bu sessiz, kendi hâlinde ufak tefek profesör, doğduğu şehirden hiç ayrılmamıştı. Immanuel, doğumundan yüz yıl

OKUMAK İÇİN TIKLA