Etiket: Modernite

Baudelaire’in Paris Sıkıntısı’nda Modern Şehir Hayatının Derin Yüzleri

Şehir ve Bireyin Karşılaşması Baudelaire’in Paris Sıkıntısı’nda şehir, yalnızca fiziksel bir mekan olmaktan çıkar; bireyin iç dünyasıyla diyalog kuran, onu hem büyüleyen hem de yabancılaştıran canlı bir varlık haline gelir. Paris, 19. yüzyılın modernleşme sürecinde dönüşen bir metropol olarak, kalabalık sokakları, vitrinleri, kafeleri ve gece hayatıyla bir cazibe merkezi sunar.

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsanlığın Yeni Çağında İklim Krizi: Chakrabarty’nin Dört Tezi ve Ghosh’un Büyük Sapma Anlatısı

İnsanlığın Jeolojik Gücü Chakrabarty’nin dört tezi, insanın artık yalnızca biyolojik bir varlık değil, aynı zamanda jeolojik bir güç olduğunu öne sürer. Antroposen kavramı, insan faaliyetlerinin yerkürenin iklim sistemleri ve jeolojik süreçleri üzerinde kalıcı etkiler bıraktığını belirtir. Bu tez, Ghosh’un The Great Derangement’ta işaret ettiği büyük sapmayı tarihsel bir çerçeveye yerleştirir:

OKUMAK İÇİN TIKLA

Büyük Anlatıların Çöküşü: Lyotard’ın Modernite Eleştirisi Ne Anlatıyor?

Anlam Arayışının Dönüşümü Lyotard’ın büyük anlatılar eleştirisi, modernitenin evrensel hakikat iddialarına dayanan anlam arayışını sorgular. Aydınlanma dönemi, akıl ve bilim aracılığıyla insanlığın sürekli bir ilerleme içinde olduğunu savunuyordu. Marksizm, tarihsel materyalizmle sınıfsız bir topluma ulaşmayı vadederken, liberalizm bireysel özgürlük ve piyasa ekonomisiyle refahı garanti altına almayı öneriyordu. Ancak Lyotard, bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Chernobyl ve Crash: Doğanın Temsili ve Antroposen’in Estetik Yüzleşmesi

Pripyat’ın Terk Edilmişliği ve Doğanın İntikamı Terk edilmiş Pripyat, Chernobyl dizisinde insanlığın doğaya müdahalesinin sonuçlarını gözler önüne seren bir mekân olarak belirir. 1986’daki nükleer felaketin ardından, Pripyat’ın bomboş sokakları, çürüyen binaları ve doğanın yavaşça geri aldığı alanlar, Burke’ün yüce kavramındaki dehşet ve hayranlık uyandıran çelişkileri yansıtır. Burke, yüceyi, insanın kontrol

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nostalghia’nın Sürgün Ruhu: Göçmen Kimliğinin Hiçbir Yere Ait Olamama Hali

Andrei Tarkovsky’nin 1983 yapımı Nostalghia filmi, sürgün ve göçmenlik deneyimini derin bir şekilde ele alarak, modern çağın kimlik krizine dair öngörülü bir anlatı sunar. Film, Sovyet şair Andrei Gorchakov’un İtalya’daki yolculuğu üzerinden, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda duygusal, kültürel ve varoluşsal bir yerinden edilme hikayesini işler. Göçmen kimliğinin “hiçbir yere

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sevgi Soysal’ın Yürüme’sinde Ela’nın Toplumsal Normlara Meydan Okuması ve Ankara’nın Modern Atmosferi

Sevgi Soysal’ın Yürüme adlı romanı, 1970 yılında Türk edebiyatında cesur bir çıkış yaparak bireyin, özellikle kadının, toplumsal normlara karşı duruşunu ele alır. Roman, Ela karakteri üzerinden feminist bir Antigone arketipi sunar; bu, bireysel iradenin kolektif baskıya karşı direnişini temsil eder. Ela, patriyarkal düzenin dayattığı cinsiyet rollerine meydan okurken, Ankara’nın modern

OKUMAK İÇİN TIKLA

Raif Efendi’nin Yalnızlığı ve Modernite Eleştirisi

Raif Efendi’nin İçsel Çöldeki Yürüyüşü Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna romanındaki Raif Efendi, modern bireyin yalnızlığını çarpıcı bir şekilde yansıtan bir karakterdir. Onun iç dünyası, yalnızlığın yalnızca sosyal bir durum olmadığını, aynı zamanda varoluşsal bir mesele olduğunu ortaya koyar. Albert Camus’nün absürd felsefesi, insanın evrendeki anlamsızlıkla yüzleşme çabasını temel alır.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kant’ın Aydınlanması ve Foucault’nun Kendilik Kaygısı: Öznellik Üzerine Derinlemesine Bir İnceleme

1. Aydınlanmanın Tanımı ve Kant’ın Çerçevesi Kant, Aydınlanma’yı insanın kendi aklını kullanma cesareti olarak tanımlar. Ona göre, bireyin otoriteye körü körüne bağlılıktan kurtulması ve aklıyla özgürce düşünmesi, modern öznelliğin temel taşıdır. Bu, bireyin kendi aklına güvenerek dışsal otoritelerden bağımsız bir şekilde hakikati aramasını gerektirir. Kant’ın yaklaşımı, bireyi evrensel aklın bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Boratin’in Arayışı ve İstanbul’un Modern Yüzü

Belleğin Boşluğunda Bir Başlangıç Burhan Sönmez’in Labirent adlı romanı, Boratin adlı genç bir müzisyenin intihar girişimi sonrası hastanede gözlerini açmasıyla başlar. Boratin, belleğini tamamen yitirmiş, kendi kimliğine dair hiçbir iz taşımamaktadır. Bu durum, onu mitolojik bir Theseus figürüne dönüştürür; ancak onun labirenti, Minotaur’un değil, kendi zihninin karmaşık koridorlarıdır. Theseus’un ipliği,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tyler Durden’ın Nihilist Kaosu: Nietzsche ve Schopenhauer Felsefeleriyle Bir Karşılaştırma

Nihilizmin İzinde: Tyler Durden ve Tanrı’nın ÖlümüTyler Durden’ın Fight Club’taki nihilist tavrı, bireyin anlam arayışındaki çaresizliğini ve modern dünyanın boşluğunu yansıtır. Nietzsche’nin “Tanrı’nın ölümü” kavramı, geleneksel ahlaki ve metafizik yapıların çöküşünü ifade eder; bu, bireyi kendi anlamını yaratma yükümlülüğüyle baş başa bırakır. Durden, bu boşluğu kaotik bir özgürlükle doldurmaya çalışır.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Toplum ve Birey Arasındaki Yabancılaşma: Marx ve Simmel Perspektifleri

Yabancılaşma, bireyin kendi varlığı, emeği, toplumu veya çevresiyle bağlarının kopması olarak tanımlanabilir. Bu kavram, modern toplumların karmaşık yapılarında bireyin kimlik, anlam ve aidiyet arayışını sorgulayan temel bir tartışma konusudur. Karl Marx ve Georg Simmel, bu olguyu farklı bağlamlarda ele almış, birey-toplum ilişkilerindeki gerilimleri açıklamak için özgün yaklaşımlar sunmuştur. Marx, yabancılaşmayı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gündelik Nesnelerin Yıkımı: Kapitalizme Karşı Sessiz Bir İsyan

Nesnelerin Anlamı ve Tüketim Toplumu Michael Haneke’nin The Seventh Continent filminde, para, yiyecek ve eşyalar gibi gündelik nesneler, kapitalist sistemin birey üzerindeki tahakkümünü temsil eder. Bu nesneler, modern toplumda bireyin kimliğini ve varoluşunu tanımlayan araçlar haline gelmiştir. Jean Baudrillard’ın tüketim toplumu kavramına göre, nesneler yalnızca işlevsel değildir; aynı zamanda statü,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Modernite – Nejdet Evren

Politika her zaman bir iktidar mücadelesi olarak ele alınmış ve bu şekilde algılanmıştır. Çok yüzlü anlamında Latince’de poli tika dan üretilerek günümze kadar gelmiştir. Poli-tika-cılar ise her zaman yöneten, yönetmeye aday ve bu yönde çaba harcayan kişilerden oluşmuştur. Her hal ve şartta iktidarı ele geçiren kesim/klik ya da sınıf yönetme

OKUMAK İÇİN TIKLA

Samir Amin: Akıl ya özgürleştiricidir ya da hiçbir şey

Akıl ya özgürleştiricidir ya da hiçbir şey Akıl kavramı, şeyler ve olgular arasındaki ilişkilerin daha iyi bilince çıkarılmasını, daha iyi anlaşılmasını sağlaması gereken bir dizi zihinsel yöntemler bütününü harekete geçirmek anlamındadır. Açıktır ki, şeyler ve olgular arasındaki ilişkinin anlaşılması, bilince çıkarılması, aynı zamanda onların gereklilik derecelerinin de ölçüsüdür. Bunların mutlaklığı da aşırı bayağılık koşulları dışında hem

OKUMAK İÇİN TIKLA