Etiket: Varlık ve Zamanın Diyalektiği

Varlığın İzinde: Heidegger ve Ulus Baker Üzerinden Toplumsal Hayaller

  1. Varlığın Çağrısı Martin Heidegger’in felsefesi, varlığın ne olduğu sorusunu merkeze alır. Bu soru, yalnızca bir düşünce egzersizi değil, insanın dünya içindeki yerini ve anlamını sorgulayan bir çabadır. Heidegger, *Dasein* (orada-olan) kavramıyla, insanın varlıkla doğrudan bir ilişki kurduğunu ve bu ilişkinin, zaman ve sonluluk üzerinden şekillendiğini öne sürer. Varlık,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Özgürlüğün Gelecekteki İmkânları: Spinoza, Deleuze ve Ulus Baker’in Kesişiminde Bir Vizyon

  Spinoza’nın “özgür insan” ideali, Deleuze’ün “gelecek halk” kavramı ve Ulus Baker’in düşünsel izlekleriyle birleştiğinde, insanlığın toplumsallık, bireysellik ve varoluşsal anlam arayışında yeni bir ufuk açılır. Bu kesişim, bireyin ve topluluğun özgürleşme potansiyelini, tarihsel bağlamları ve toplumsal dinamikleri dikkate alarak yeniden düşünmeyi gerektirir. Aşağıda, bu üç düşünürün fikirlerinin birleşiminden doğan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Heidegger’in Poiesis Kavramının Mitolojik ve Medyatik Yankıları

  Martin Heidegger’in “poiesis” kavramı, varlığın ortaya çıkışını ve yaratım sürecini anlamada felsefi bir anahtar sunar. Antik Yunan’da “yapma” ya da “ortaya çıkarma” anlamına gelen poiesis, Heidegger’in düşüncesinde teknoloji, sanat ve insan varoluşu arasındaki ilişkiyi sorgulamak için yeniden ele alınır. Mitolojik yaratım anlatıları, evrenin ve insanın kökenini açıklamaya çalışırken, poiesis

OKUMAK İÇİN TIKLA

Teknoloji, İktidar ve İnsanın Modern Çıkmazı: Heidegger ve Baker’ın Eleştirel Diyaloğu

  Heidegger’de Teknolojinin Metafizik Temelleri Heidegger’in teknoloji eleştirisi, basit bir araçsallık sorgusunun ötesine geçer. Ona göre modern teknoloji, “Gestell” (çerçeveleme) kavramıyla ifade ettiği bir varoluş tarzını dayatır. Bu, dünyanın sadece bir “kaynak deposu” olarak görülmesi ve her şeyin verimlilik mantığına tabi kılınmasıdır. Antik Yunan’da “techne”nin bir “açığa çıkarma” (poiesis) edimi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varlığın Açıklığı ile Hareketin Düşüncesi: Heidegger ve Baker Arasında Bir Karşılaşma

  Martin Heidegger’in “açıklık” (Lichtung) kavramı ile Ulus Baker’in “toplumsal hareket” düşüncesi, felsefi ve toplumsal düzlemlerde derin bir diyalog kurar. Bu iki düşünür, varlığın ve insan topluluklarının dinamiklerini anlamaya çalışırken, birbirine hem yaklaşan hem de ayrışan yollar izler. Heidegger’in açıklık metaforu, varlığın kendini gösterdiği bir alan olarak ontolojik bir derinlik

OKUMAK İÇİN TIKLA

Akışın Doğası: Spinoza, Deleuze ve Ulus Baker’in Düşünce Evrenleri

  Spinoza’nın “doğa” kavramı, Deleuze’ün “rizom” düşüncesi ve Ulus Baker’in “akış” fikri, felsefi düşüncenin farklı katmanlarında birbiriyle kesişen ve ayrışan yollar sunar. Bu üç düşünür, varlığın, ilişkilerin ve dünyanın işleyişini anlamak için farklı imgeler ve yaklaşımlar geliştirir. Spinoza, doğayı her şeyi kapsayan bir bütünlük olarak ele alırken, Deleuze rizomla hiyerarşisiz,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varlığın Zamanı ve Toplumun Dönüşümü: Heidegger’in Tarihselliği ile Baker’ın Modern Türkiye’si

  Varlığın Tarihsel Koşulları Martin Heidegger’in “tarihsellik” (Geschichtlichkeit) kavramı, varlığın zaman içindeki oluşunu ve insanın geçmişle olan bağını anlamlandırma çabasıyla şekillenir. *Varlık ve Zaman*’da Heidegger, tarihselliği bireyin ve topluluğun varoluşsal bir özelliği olarak tanımlar. İnsan, yalnızca şimdiki anda var olmaz; geçmişin izleri ve geleceğin olanaklarıyla yoğrulur. Tarihsellik, insanın “orada-oluş”u (Dasein)

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tarihin Derinliklerinde Düşünce: Spinoza, Baker ve Deleuze Üzerine Bir Diyalog

  17. Yüzyılın Özgür Düşüncesi: Spinoza’nın Felsefi Evreni Baruch Spinoza, 17. yüzyıl Avrupası’nın çalkantılı entelektüel ikliminde, akıl ve doğa merkezli bir felsefe inşa etti. Onun panteist dünya görüşü, Tanrı’yı doğayla özdeşleştirerek bireyin özerkliğini ve evrensel bir etik anlayışı savundu. Spinoza’nın *Etika* adlı eserinde, insan aklının tutkular üzerindeki egemenliği, özgürlüğün akılla

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bilinçdışının Derinlikleri ile İktidarın Örüntüleri: Zizek’in İdeolojik Fantazması Üzerine Bir İnceleme

  Freud’un bilinçdışı kavramı ile Foucault’nun iktidarın üretkenliği fikri, modern düşüncenin iki temel taşı olarak birey ve toplum arasındaki karmaşık ilişkiyi anlamada önemli bir zemin sunar. Bu iki kavram, insan deneyiminin görünmez mekanizmalarını ve toplumsal düzenin işleyişini sorgular. Slavoj Zizek’in ideolojik fantazma kavramı ise bu iki düşünceyi birleştirerek, bireysel arzuların

OKUMAK İÇİN TIKLA

Spinoza, Deleuze ve Mitolojinin Bütünlüğü

Varlığın Tekilliği ve Mitolojik Anlatılar Spinoza’nın monizmi, evrendeki tüm varlıkların tek bir tözden, yani Tanrı ya da Doğa’dan (Deus sive Natura) türediği fikrine dayanır. Bu, mitolojik anlatılarda sıkça görülen kaostan düzene geçiş hikayeleriyle örtüşür. Örneğin, Hesiodos’un Theogonia’sında kaosun içinden Gaia, Uranos ve diğer ilahi varlıkların doğması, bir tür bütünlüklü varlık

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varlığın Unutuluşu ile Kültürel Anlatıların Kesişimi

  Heidegger’in “varlığın unutuluşu” kavramı, modern felsefenin en derin sorgulamalarından birini sunarken, Baker’ın modern toplumdaki kültürel anlatılara yaklaşımı, bu sorgulamayı toplumsal ve tarihsel bağlamda yeniden çerçevelendirir. Bu iki düşünürün fikirleri, insanın kendisiyle, dünyayla ve anlamla ilişkisini ele alış biçimleriyle bir diyalog kurar. Heidegger’in ontolojik sorgulaması, varlığın özünün modern dünyada nasıl

OKUMAK İÇİN TIKLA

Heidegger’in Dünya Kavramı: Varlığın Zemini

Martin Heidegger’in “dünya” kavramı, felsefi düşüncenin en karmaşık ve derinlikli meselelerinden birini oluşturur. Bu kavram, yalnızca fiziksel bir mekânı veya çevreyi ifade etmez; insan varoluşunun anlamla, tarihle, dille ve toplumsal bağlamla iç içe geçtiği bir anlam ağını işaret eder. Heidegger’in “dünya”sı, insanın kendi varlığını anlamlandırma çabasıyla şekillenen, dinamik ve çok

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsanlığın Erdem Arayışından Adaletin Radikal Çağrısına

  Aristoteles’in erdem etiği, Martha Nussbaum’ın kapasiteler yaklaşımı ve Cornel West’in prophetik pragmatizmi, insan yaşamının anlamını ve adaletin doğasını sorgulayan üç derin düşünce geleneğini temsil eder. Bu üç yaklaşım, bireyin ve topluluğun iyi bir yaşam sürme çabasını farklı bağlamlarda ele alır; ancak, her biri insan onurunu merkeze koyarak, etik düşüncenin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dilin İktidarla Dansı: Derrida, Lacan ve Butler Üzerinden Bir Okuma

  Dilin iktidarla ilişkisi, insan düşüncesinin en karmaşık ve çok katmanlı meselelerinden biridir. Jacques Derrida’nın yapıbozumu, Jacques Lacan’ın simgesel düzeni ve Judith Butler’ın performativite teorisi, bu ilişkiyi farklı açılardan ele alarak, dilin hem özgürleştirici hem de baskıcı potansiyelini sorgular. Bu metin, bu üç düşünürün kavramlarını derinlemesine inceleyerek, dilin birey ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varlığın Özgürlüğü: Spinoza, Sartre ve Deleuze Arasında Bir Diyalog

  Spinoza’nın doğal zorunluluk anlayışı, Sartre’ın radikal özgürlük fikri ve Deleuze’ün oluş kavramı, insan varoluşunun anlamını sorgulayan üç temel düşünce sistemini temsil eder. Bu metin, bu üç felsefi yaklaşımı birbiriyle karşılaştırarak, aralarındaki gerilimleri ve uzlaşma olasılıklarını araştırır. Spinoza’nın her şeyi belirleyen doğa yasalarına dayalı evren tasavvuru, Sartre’ın insanın mutlak özgürlüğüne

OKUMAK İÇİN TIKLA

Beden, Zihin ve Hareketin Birliği: Spinoza, Ulus Baker ve Deleuze Üzerine Bir İnceleme

  Birliğin Ontolojik Temelleri Spinoza’nın felsefesi, beden ve zihin arasındaki geleneksel ikiliği reddederek, her ikisini tek bir tözün farklı ifadeleri olarak ele alır. Bu monist bakış, insan varoluşunu birbiriyle çatışan ya da hiyerarşik olarak ayrılmış unsurlar yerine, birbirine içkin bir bütünlük olarak görür. Spinoza için, beden ve zihin aynı gerçekliğin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Antik Yunan Polis Etiği ile Modern Çoğulcu Toplumların Etik Anlayışı Arasında Bir Diyalog

Ortak İyi Arayışı Antik Yunan polis etiği, bireyin değil, topluluğun iyiliğini merkeze alır. Polis, sadece bir şehir-devleti değil, aynı zamanda bir anlam dünyasıdır; yurttaşlar, ortak bir erdem anlayışıyla bir arada tutulur. Platon’un Devlet’inde, adalet, her bireyin kendi rolünü oynayarak toplumu uyum içinde tutmasıdır. Aristoteles ise Nikomakhos’a Etik’te, eudaimonia’yı (mutlu ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Toplumsal Yasakların Ötesinde: Freud, Foucault ve Žižek Üzerine Bir İnceleme

  Toplumsal tabular, insan deneyiminin karmaşık dokusuna işlenmiş derin izlerdir. Freud, Foucault ve Žižek gibi düşünürler, bu yasakların birey ve toplum üzerindeki etkilerini farklı merceklerle ele alır. Freud, tabuların bireysel ruhsal çalkantılara nasıl yol açtığını incelerken, Foucault bunları iktidarın kendini yeniden üreten mekanizmaları olarak görür. Žižek ise semptom kavramıyla bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Spinoza ve Deleuze Arasında Bir Gerilim: Rasyonalizm ile Anti-Özcülüğün Çatışması

  Baruch Spinoza’nın rasyonalist etiği ile Gilles Deleuze’ün anti-özcülük yaklaşımı, modern düşüncenin temel sorunsallarına farklı pencerelerden bakar. Spinoza, evrenin akıl yoluyla kavranabilir bir düzen olduğunu savunurken, Deleuze bu düzeni sabit kimliklerden ve özlerden arındırmaya çalışır. Bu iki düşünce sistemi, bireyin varoluşunu, toplumu ve evrenle ilişkisini anlamlandırma biçimlerinde derin bir gerilim

OKUMAK İÇİN TIKLA

Spinoza, Heidegger ve Deleuze’ün Ontolojik Kavşaklarında Özgürlük, Varlık ve Zamanın Diyalektiği

1. Spinoza’nın Natura Naturans’ı ile Heidegger’in Dasein’ının Ontolojik KarşılaşmasıSpinoza’nın “Deus sive Natura” kavramsallaştırması, Natura naturans (doğuran doğa) ve Natura naturata (doğmuş doğa) ayrımında köklenir. Burada Tanrı, kendisini sürekli üreten ve dönüştüren bir dinamik olarak karşımıza çıkar. Heidegger’in “Varlık ve Zaman”da geliştirdiği Dasein analizi ise, bu panteist bütünlük içinde insanın ontolojik

OKUMAK İÇİN TIKLA