Kapitalist Toplumda Sanatçının İşi – Karl Marx
BİR
Üretken emek burada kapitalist üretim bakımından tanımlanıyor, ve Adam Smith burada konunun en canalıcı noktasına dokunuyor. Onun en büyük bilimsel artamlarından biri budur (Malthus’un doğru olarak gözlediği gibi, üretken olan ve olmayan emek arasındaki bu ince fark, bütün burjuva ekonomi politiğinin temeli olarak kalır): Adam Smith, üretken emeği sermaye ile doğrudan doğruya değişilen emek olarak tanımlar; yani, üretken emeği, emek üretim koşullarını, ve genel olarak değeri, para ya da meta olarak, önce sermayeye (bilimsel anlamda, emeği ücretli emeğe) dönüştüren değişim (exchange) ile tanımlar.
Bu, üretken olmayan emeğin ne olduğunu da kesinlikle saptar. Üretken olmayan emek, sermayeyle değil de doğru- dan doğruya gelirle, yani, ücretlerle ya da kârla (doğal olarak kapitalistin kârında yeralan çeşitli kategorileri, örneğin faizi ve rantı da içermek üzere) değişilen emektir. Bütün emeğin kendisini hâlâ kısmen ödediği (örneğin serilerin tarımsal emeği gibi) ve kısmen doğrudan doğruya gelirle deği- şildiği (Asya kentlerindeki manüfaktür emeği gibi) yerde, burjuva ekonomi politiği bakımından ne sermaye vardır ne de ücretli emek. Onun içindir ki bu tanımlar, bundan ötürü, emeğin maddi karakteristiklerinden (ne emek ürününün doğasından, ne de somut emek olarak emeğin belirli karakterinden) değil de, emeğin gerçekleştiği belirli toplumsal biçimden, toplumsal üretim ilişkilerinden çıkarılmıştır. Bu tanıma göre, örneğin bir aktör ya da bir palyaço bile, bir kapitalistin (bir entrepreneur’ün – Girişimci -) hizmetinde çalışıyor da ondan ücret biçiminde aldığı emekten daha çoğunu ona geri veriyorsa, üretken bir emekçidir. Oysa götürü çalışan ve bir kapitalistin evine gidip pantolonlarını yamayan, kapitalist için yalnız kullanım değeri üreten bir terzi, üretken olmayan bir emekçidir. Birincinin emeği sermayeyle, ikincininki gelirle değişil- miştir. Birincinin emeği bir artı-değer üretir; İkincinin emeğiyle ise gelir tüketilir.
Üretken olan ve olmayan emek, burada, baştan sona, para sahibi bakımından, kapitalist bakımından açıklanır, işçi bakımından değil; konuyu pek az anlayan ve fahişenin, dalkavuğun, vb. emeğinin ya da hizmetinin ya da işlevinin gelir getirip getirmediğini soran Ganilh?in, vb. saçma yazılarının nedeni budur. Bir yazar, düşünceler ürettiği sürece değil, ancak yapıtlarını yayınlayan yayıncıyı zenginleştirdiği sürece, ya da bir kapitalist için ücretli emekçi ise, üretken bir emekçidir.
Karl Marx, Theories of Surplus-Value, Part I, Moscow, 1975, pp. 157-58.
İKİ
Aynı çeşit emek üretken olabilir ya da olmayabilir.
Örneğin Paradise Lost u beş İngiliz lirasına yazmış olan Milton, üretken olmayan bir emekçiydi. Öte yandan, yayıncısı için fabrikasyon boş sözler üreten yazar, üretken bir emekçidir. Milton, bir ipekböceğinin ipek ürettiği aynı nedenle Paradise Lost’u üretti. Daha sonra ürünü 5 İngiliz lirasına sattı. Ama yayıncısının yönetiminde kitaplar dizen (örneğin, Compendia of Economics) Leipzig?li yazınsal proleter, üretken bir emekçidir; çünkü ürünü daha başlangıçta sermayenin buyruğundadır ve o yalnız sermayeyi artırmak amacıyla doğar. Şarkısını kendi hesabına satan bir şarkıcı, üretken olmayan bir emekçidir. Ama bir işadamının, şarkı söylemek ya da kendisi için para kazandırmak amacıyla görevlendirdiği aynı şarkıcı üretken bir emekçidir; çünkü sermaye üretir.
Karl Marx» Theories of Surplus-Value, Part I, Moscow, 1975, p. 401.
ÜÇ
Maddi olmayan, (non-material) üretim, salt değişim amacıyla gerçekleştirilince, yani, metalar üretince bile, iki türlü olabilir:
1) Üreticilerden ve tüketicilerden farklı ve bağımsız bir biçimleri olan metalar, kullanım değerleri, ile sonuçlanır; bu metalar, bundan dolayı, üretim ile tüketim arasındaki bir sürede varolabilir ve bu sürede, kitaplar, resimler, sözün kısası, kendilerini yapan sanatçının sanatsal başarısından başka olan bütün sanatsal ürünler gibi, satılabilir metalar olarak elden ele geçerler. Burada kapitalist üretim ancak çok sınırlı bir ölçüde uygulanabilir: örneğin, ortak bir çalışmanın ?sözgelişi bir ansiklopedinin? yazarlarından biri, öbürlerinin birçoğunu sıradan yazarlar olarak sömürünce. Bu alanda, genellikle, kapitalist üretime geçişsel bir biçim varlık durumunda kalır, çeşitli bilimsel ve sanatsal üreticiler, elzaiıaatçıları ya da uzmanlar, kitap ticaretinin ortak ticari sermayesi için çalışırlar: kapitalist üretim tarzına hiç uymayan ve biçimsel olarak bile onun etkisinde kalmayan bir ilişki. Durumu değiştiren hiçbir yol bulunmayan bu geçişsel biçimlerde, emek sömürüsü gerçekten en yüksek düzeydedir.
2) İşlerinin gereğini yapan sanatçıların, hatiplerin, oyuncuların, öğretmenlerin, hekimlerin, papazların, vb. durumunda olduğu gibi, üretim, üretme işinden ayrılamaz. Burada da kapitalist üretim tarzı ancak küçük çapta yerine getirilir, ve durumun doğasından ötürü ancak birkaç alanda uygulanabilir. Örneğin, eğitim kuramlarındaki öğretmenler kurumun sahibi için yalnızca ücretli emekçiler olabilir; İngiltere?de böyle birçok eğitsel fabrikalar vardır. Bu öğretmenler öğrencilere göre üretken emekçiler değildir, ama çalıştırıcılarına göre üretken emekçilerdir. Kurum sahibi sermayesini onların emek gücüyle değişir ve bu süreçle kendisini zenginleştirir. Tiyatrolar, eğlence yerleri, vb. girişimlerde de aynıdır. Böyle durumlarda oyuncunun seyirciye göre durumu bir sanatçmınki gibidir, ama çalıştırıcısına göre oyuncu üretken bir emekçidir. Kapitalist üretimin bu alandaki bütün görünmeleri, üretimin tümüne oranla öyle önemsizdir ki, hesaba hiç katılmayabilir.
Karl Marx, Theories of Surplus-Value, Part I, Moscow, 1975, pp. 410-11.
Kaynak: K.Marx, F.Engels, Yazın ve Sanat Üzerine I, Çeviren: Öner Ünalan, Sol yayınları, Birinci baskı, 1995



