Yalnız İnsanların Çağı: Narsisizm, Kapitalizm ve Kendini Bulma Yanılgısı

“Kapitalizm, insanın ruhunu nasıl şekillendiriyor?” Bu soruya verilebilecek en sarsıcı yanıtlardan biri, içinde yaşadığımız bu sistemin insanı doğası gereği narsist hale getirmesi olabilir. Peter Samol’un kriz Grubu için kaleme aldığı bu radikal metin, narsisizmin bir “bireysel kusur” ya da “yetersiz ebeveynlik” sonucu olmadığını, aksine kapitalist toplumun en uygun öznel formu olduğunu savunuyor.

İşte bu şok edici tezin dayandığı ana argümanlar ve blog yazısı formatında bir özet:


1. Narsisizm Bir Hastalık Değil, Toplumsal Bir Formdur

Sigmund Freud’un dehası, burjuva toplumunun bireylere dayattığı fedakârlıkları analiz etmesinde yatar. Ancak Freud, bu bulgularını tarihten bağımsız, doğal ve evrensel bir durum olarak ele aldığı için eleştirilir. Oysa gerçek şudur: modern bireyin yapısı ve kapitalist toplumun nesnel dinamikleri, aynı madalyonun iki yüzüdür. Birey, kendi varlığının yabancılaşmış ve dışsal bir süreç tarafından belirlendiği gerçeği karşısında mutlak bir güçsüzlük hissi yaşar. Bu hisse tepki olarak, mutlak bireysel özgürlük ve bağımsızlık yanılsamalarıyla dolu bir iç dünyaya sığınır. Narsisizm, işte bu içsel kaçışın ve hayali her şeye gücü yetme fantezilerinin bir sonucudur.


2. Narsisizmin Kökleri: Aile Değil, Sistem

Narsisizmin nedeni genellikle yetersiz aile içi sosyalleşmeye bağlanır8 Ancak bu, sorunun kökenini ıskalar. Modern çekirdek aile, doğal bir kurum değil, bizzat kapitalizmin bir ürünüdür. Bu aile yapısı, çocuklara rekabet ve performans baskısını yansıtan, duygusal olarak yüksek gerilimli bir ortam sunar. Birey, toplumun Oedipal taleplerini (babayı aşma, rekabetçi olma) içselleştirirken, dış dünyanın reddedici gerçekliğinden kaçarak kendi içine döner. Bu kaçış, narsist benliği oluşturur ve birey, kendisini her şeye gücü yeten bir “büyüklük-benliği” olarak hayal etmeye başlar.


3. Kapitalizmle Mükemmel Uyum: Boşluğun Dansı

Kapitalizm, sonu olmayan, tamamen boş ve anlamsız bir döngüdür: para kazanmak için para harcamak, daha da fazla para kazanmak için tekrar harcamak. Bu anlamsız döngüye, kendisini dolduracak, kendisi gibi  boş ve anlamsız bir özne gerekir. Narsist, tam da bu boşluğu en iyi şekilde dolduran figürdür. İçsel olarak boş ve değersiz hisseden narsist, bu hissi bastırmak için sürekli dışsal onaya ve yeni tüketim deneyimlerine ihtiyaç duyar. Kapitalizm de bu ihtiyaca cevap vererek, durmak bilmeyen bir tüketim ve başarı arayışını besler. Bu yüzden narsist ve kapitalizm, birbirini mükemmel bir şekilde tamamlar.


4. Kriz Zamanlarında Narsisizmin Çöküşü

Kapitalizmin krizi derinleştikçe, narsist öznenin kırılgan yapısı da sarsılmaya başlar. Yeterince başarılı olamadığı için, tüketimle elde ettiği geçici hazlar ve sosyal medya beğenileriyle edindiği dışsal onaylar artık yetersiz kalır. Bu durum, bireyin her an sosyal statüsünü ve kimliğini kaybetme korkusuyla yaşamasına yol açar. Birey, bu artan baskıya dayanamadığında, ya öfkesini başkalarına yöneltir ya da milliyetçilik ve dini fundamentalizm gibi gerici, kolektif kimliklere sığınır. Bu akımlar, içindeki boşluğu ve çaresizliği, başkalarını küçümseyerek ve dışlayarak telafi etme fırsatı sunar.


Nihayetinde, bugün karşılaştığımız toplumsal sorunlar -yalnızlık, öfke, aşırı tüketim- aslında sistemin bir arızası değil, ta kendisidir. Bize “kendini bul” diyen bir sistemin, bizi nasıl birer boş ve yalnız bireye dönüştürdüğünü görmek için, kendi içimize değil, bu çürüyen dünyanın dışına bakmamız gerekiyor.