Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin 1720-1721 Yılı Paris Sefâretnâmesi: SETE KALESİ VE KARANTİNA GÜNLERİ

Ertesi gün Tulon idarecileri arasında bizim Fransa başkenti Paris’e gitmemiz konusu görüşüldükten sonra, cevap olarak: «Provence’de hastalık salgın halini aldığından, yollar kapanmış ve yiyecek temini oldukça güçleşmiştir. Çünkü halk yerini yurdunu terkederek başka yerlere göç ediyor. Paris’e gidip gelen habercilerimiz bile hastalık olan bölgeden geçmemek için kenar vilâyetlerden dolaşarak en uzun yoldan geliyorlar. Bu yüzden sizlerin iyiliğiniz gözönünde tutularak bize şöyle bir emir verilmiştir: Burada bizim gemilerimize binip batı yöresinde yüz elli mil uzaklıkta Lankdok şehrine gidip Sete kalesine çıkın. Hem, sizlerin yüklerinizi götürmekle görevli, güvenilir bir beyzade eşyalarınızı özel bir arabayla götürmüş, şu anda sizi orada beklemektedir. Gideceğiniz şehir temizdir, orada hastalık yoktur; bu yüzden oradan sıhhat ve selâmetle, rahatça yolunuza devam edebilirsiniz. Fakat: «Biz deniz yoluyla gitmeyiz, mutlaka karayoluyla gideceğiz» derseniz, bu yeni durumun Paris’e bildirilmesi gerekiyor. Yollar kapalı olduğundan, ayrıca Yiyecek, içecek ve ulaşım konularında birçok şey sağlamak gerekiyor. Yine siz bilirsiniz, emir sahibi sizsiniz!» dediler.

Bunun üzerine oturup kendi aramızda durumu görüştük. Sonunda, karayoluyla gitmenin hem kendimize, hem de bizi götürecek olan ev sahiplerine büyük güçlüklere yol açacağını gözönünde tutarak, gemi ile denizden gitmeyi kararlaştırdık. Bizim kararımız

üzerine kendi aralarında konuşmuşlar: «Aralık ayı henüz girmiş: bulunduğundan denize güven olmaz. Bu yüzden de en iyisi, kıyı boyunca ve kalyon yerine küçük gemi ile gitmektir. Çünkü ansızın fırtına çıkarsa, bu durumda herhangi bir limana sığınmak mümkündür.» dediler. Deniz yolunda da «sığ»lar ve «döküntü»ler oldukça bol bulunduğundan, yazaylarında bile güçlükle gidilebilirmiş.

Sonunda, «tartana» dedikleri yelkenli gemilerden birini hazırladılar. Geminin içini bizim için ayrı, özel bir oda hazırlayıp altın yaldızlı yapraklarla süslemişler, ayrıca emrimize yaşlı ve tecrübeli bir kaptan vermişlerdi. Maiyetimizi taşıyacak diğer gemilere de birer kaptan vekili, birer bayraktar ve onar adet asker bindirdiler. Bizim gemimize ayrıca Fransız donanmasının kılavuzluğunu yapan ve denizcilikten çok iyi anlayan bir kişiyi daha verdiler.

Bu arada, Paris’e gitmek için Tulon’a gelmiş, yolların kapalı olması yüzünden 7 8 aydan beri burada bekleyen bir sürü Fransız ve İngiliz uyruklu vatandaş da bizim kafileye katılmak için rica ettiler. Durumu valiye bildirdik, izin verdi. Böylece onlardan da on beşe yakın adam bizimle birlikte gemilere bindiler. Bu kafile arasında, daha önce bir elçiyle Cezayir taraflarına bir anlaşmayı yenilemek üzere gönderilmiş bulunan Fransız baş tercümanı Mösyö Dauphin de bulunuyordu. Biz Tulon’a gelmeden kısa bir süre önce görevlerini tamamlamışlar ve geri dönmüşler; şimdi de elçiyle ve bizimle birlikte başşehre gidiyorlardı. Kendileriyle ilgilendik, herhalde bu yüzden, gemide bizim gibi onlara da yiyecek verdiler.

Havanın biraz durgun göründüğü mübarek Safer ayının 10. Salı günü, kendimizi Allah’a teslim ederek, geceyarısı gemilere binip, gideceğimiz yere doğru yola çıktık.

Öğleden sonra Puka denilen kale limanına demir attık. Hava kötü olduğundan, dört gün bekleyip, havanın müsaadesiyle ancak Pazartesi gecesi yelken açıp, ikindi sıralarında, Allah’ın yardımları ve selâmetle Sete kalesi limanına girdik. Kale Zabiti hemen gemimizin yanına gelip: «Hoş geldiniz» dedikten sonra «Sarayınız hazırdır, bu gece gemiler temin ederiz, yarın sabah erkenden şeref verirsiniz.» dediler.

Meğer hazırladıkları yer, üç saat uzaklıkta Montpellier şehri karşısında küçük bir adada viran bir kilise binasıymış. Karadan yolu olmadığı için, ertesi gün sabah erken saatlerde, hazırladıkları gemiye bindik. Yanımızda eşyalarımız ve kafile halkımız da bulunuyordu, ikindi sıralarında adaya gelebildik.

Meğerse bu millet hastalıktan aşırı derecede korkuyormuş. Gittiğimiz kilise boş bir yerdi, hemen hiç gelen giden olmuyordu. Bu yüzden burasını karantina için uygun görmüşler. Biz de bilmeyerek gelmiş bulunduk, geri dönmek de oldukça zordu. Bu durumda kendi aramızda çeşitli fikirler yürüttük sonra, sabretmekten başka daha iyi bir çare bulamadık.

Lankdok bölgesinin valisi Duc de Richeliu, Montpellier’de oturuyormuş. Bu şehirle bizim aramızda bir saatlik mesafe vardı, bu yüzden içinde bulunduğumuz kiliseden sık sık şehri seyrediyorduk. Vali, gönderdiği mektuplarla gelişimizi kutladı; kaldığımız yer doğru dürüst olmadığı için yanımıza gelemediğinden duyduğu üzüntüyü belirtti. Yiyecek ihtiyaçlarımızı karşılamak için bir kavalyer göndermiş; biz kiliseye geldiğimizde kavalyeri ihtiyaçlarımızı karşılamış bir durumda bulduk.

Daha önce bize: «Tulon’da sizin emrinize verilen beyzade Paris’ten yol ihtiyaçlarınızı karşılayarak gelmiş ve şu anda da Montpellier’de beklemektedir.» demişlerdi. Buraya gelince, söyledikleri bu sözün yalan olduğunu anladık. Dedikleri beyzade Montpellier’e ancak bir hafta sonra gelebildi. Meğer bu yalanı «Biz denizden gitmeyiz» demememiz

için söylemişler.

Tam kırk gün tamamlanıncaya kadar o sıkıntı verici karantina bölgesinde kaldık. Süremiz dolunca, bizim için sağlamış oldukları gemiler geldi.

Fransızlar, ticaretle uğraşan ve uzun yolculuk yapan halka kolaylık olsun diye ayrıca özel olarak nehirler akıtıp, kanallar açmışlar. Bu kanalları da Bordo önünden geçirip Büyük Okyanus’a karışan Garona nehrine bağlamışlar. Biz de o nehirle yolculuk yapmak istedik.

Hizmetimize verilen beyzade henüz yanımıza gelmediği halde, bize haber gönderip: «Biz, onların hizmetlerine tâyin ve memur olduk. Kralımız kendilerine selâm gönderip, hoş geldiniz, demektedir. Buna kompliman derler. Nasip olursa, yarın gemiye binersiniz, gelirken Furontinan kalesine yemek için buyurursunuz. Sizin için özel olarak hazırlık yapılmıştır. Oraya bizler de gelip kendileriyle tanışır ve karşılıklı konuşuruz. Fakat Kral tarafından komplimanla gelenlere, yine Kral hatırı için böyle ikramlar yapılmaktadır. Gereken kanunlara uymayı rica ediyorum. Sonraki günlerde hizmetlerini gereği gibi yerinegetirmeğe çalışacağım.» demiş.

YİRMİSEKİZ ÇELEBİ MEHMED EFENDİ
PARİS SEFARETNAMESİ
Tercüman
Hazırlayan: Abdullah Uçman